Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Allah’a Ulaştıran Yollar / Tasavvuf / Okyay Derneği

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » Allah’a Ulaştıran Yollar / Tasavvuf / Okyay Derneği
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah’a Ulaştıran Yollar / Tasavvuf / Okyay Derneği

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar
Allah’a

Allah’a Ulaştıran Yollar.

Tasavvuf

Allah ve dini değerleri kötüye kullanıp, insanların iyi niyetini istismar eden, gruplar ortaya çıktıkça, insanlarımız kime inanacaklarını şaşırıyor. Bu arada münafık kişiler de, bu ortamdan istifade ile ahkâm kesiyor. İnsanlarımızı Allah’a çağırıp, dünya ve ahiret saadetini tavsiye eden, gerçek tasavvuf mektepleri aleyhine demediklerini bırakmıyorlar. Bu durum kendilerini Allah’a adamış, fedakâr hizmet ehli insanlarımızın iştiyaklarını kırıyor. Dine ve maneviyata karşı olan kişilerin iftiraları karşısında, insanlarımız şaşırıyor. Onun için insanlarımızı dünya ve ahiret mutluluğuna çağıran bu okulların tanıtılmasına ihtiyaç var.

TDK sözlüğünde tasavvuf, “Bazı ilkelerle birbirinden ayrılan, tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yolları“ şeklinde tarif ediliyor. Mevlevi tarikatı. Bektaşi tarikatı örnek veriliyor. Allah dostları tasavvufun pek çok tarifini yapmış. Bazıları “Tasavvuf hal ilmidir. Tarif yapılmaz,” demiş. Bazıları, “Tasavvuf Allah’ın emir ve yasaklarını uygulayarak, kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmaktır.” Buyurmuşlar. Bazıları tasavvuf İslam Ahlakı ile süslenmektir. Ölmeden önce ölmektir. Baştan aşağı edeptir. Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyettir. Allah’ı görür gibi ibadet etmek, şeklinde çok tarif var.

Bu tariflerin hepsi doğrudur. Ancak, biz daha iyi anlaşılması için, daha açık bir tarif yapalım. Tasavvuf, Hz. Peygamber ve sahabesinin yaşadığı, kur’ândaki İslamı yaşamaktır. Nefsini afetlerinden arındırıp ruhen Allah’a teslim olmaktır. Ruhun tesliminden sonra, Allah’ın emir ve yasaklarına %100 uyup, nefsi Allah’a teslim etmek. Bunların da ötesinde ihlasa ulaşıp, irademizi de Allah’a teslim etmektir. Başkalarını kendinden aziz bilip, onlar için yaşamaktır. Böylece dünya ve ahiret mutluluğunu yakalamaktır.

Konunun iyi anlaşılması için, biraz ayrıntıya girdik. İnsanlarımızın gözünü korkutmayalım. Bütün bu güzelliklere kavuşmak hiç de zor bir şey değildir. Çünkü Allah, bu güzellikleri kullarına sadece basit bir dilek karşılığı veriyor. Bizden istediği sadece ve sadece ona yönelip, samimiyetle ona teslim olmayı dilemektir. Gerçekten inanılması zor geliyor. Fakat bu gerçek. Allah bizi çok ama çok seviyor. Bizi dünya ve ahirette mutlu olalım diye yaratmış. Bizden istediği sadece samimiyet ile onun emirlerine teslim olmak. Bizi sıfır noktadan alıp, kâinatın en mutlu insanı yapıyor. Ebedi cennet hayatını da bedava olarak veriyor. İşte bunun ispat vesikaları;

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû levlâ unzile aleyhi âyetun minrabbih (rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb (enâbe).

“Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fese yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

“Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).”

Görüldüğü gibi Allah kendisine yönelen kulununu bizzat hidayete ulaştırıyor. Ayette geçen “Allah dilediği kimseyi delâlette bırakır.” İfadesi yanlış anlaşılmasın. Allah kullarından kendisine yönelmeyenleri delâlette bırakıyor. Yani onlarla ilgilenmiyor. Kişi başına gelen olumsuzluklardan sonra gerçeği görüp, tövbe edip, Allah’a yöneldiğinde, Onunla ilgileniyor. Onu rahmetinin ve fazlının içine alarak kendisine (hidayete)ulaştırıyor.

Allah kendisine yönelip, ona teslim olmayı samimiyetle dileyen kişinin Allah elinden tutuyor. Onun gören gözü, işiten kulağı oluyor. Onu kendisine hayran ediyor. Kişi ibadetleri zevk alarak yapmaya başlıyor. Özellikle zikir sırasında, Allah ile birlikte olmayı (Rabıta) öğreniyor. Zikir meclislerinden zevk alıyor. Fatih Sultan Mehmet Han, “Eğer Hocam izin verseydi, Saltanatı bırakır, zikir meclislerinden ayrılmazdım.” Dediği rivayet edilir. Kişi zikir yaptıkça Allah’ın kemal derecelerinde yükselir. Kamil bir insan olur. Bu sebeple, Tasavvuf dergâhlarına, kâmil insan mektepleri denir.

İslam dini bu şekilde yaşanır. Hz. Peygamberimiz Cebrail. AS. Tabi olmuş. Sahabe Peygamberimize, sonraki nesiller de tabiine, tebe-i tabiine tabi olarak günümüze kadar gelinmiş. Bu tabiiyet müessesesi bütün inanç sistemlerin de vardır. Günümüzde de var. Fakat bunu kötüye kullananlar da olabiliyor.  Onun için bir önceki yazımızda izah ettiğimiz gibi, yanlış bir yola düşmemek için, tabiiyet makamı Allah’tan sorulması gerekir.

20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv (aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.

“(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Yukarıdaki ayette, “Allah benden size hidayet gelecek, kim hidayetçime tabi olursa” buyuruyor. Demek ki tabiiyet var. Tabi olanlar kurtuluyor. İkinci ayette de, hidayet yolu, sebillerin tayin ve tesbitinin Allah’a ait olduğu anlatılıyor. Gerekçesi olarak yoldan sapanlar olduğu bildiriliyor. Dilese idi, hepinizi hidayete erdirirdi ifadesi ile önce bizim talep etmemiz gerektiği vurgulanıyor. Bu mübarek ayetlere rağmen tatmin olmayanlar olabilir. Onun için birkaç ayet daha inceleyelim.

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn (gâfilûne).

“Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.”

72/CİNN-16: Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâengadekâ (gadekan).

“Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah'a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki.”

Bu ayetlerden sonra, biraz inancı olan kişinin, hâlâ tasavvuf-tarikat yoktur diyeceğini sanmıyorum. Çünkü ayette Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin ayetlerden gafil oldukları bildiriliyor. Diğer ayette tarikat üzere olsalardı, bol rahmet alacakları anlatılıyor. Buna rağmen, Çağımızda tabiiyet yoktur, diyenler içim bir ayet daha verelim.

5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

“Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah herşeye kadirdir”

Bu mübarek ayette, Nebi resuller arası fetret devirlerinde, nebi olmayan veli resullerin olduğu anlatılıyor. Bizim çağımızda resul yoktu. Denilmesine fırsat verilmeyeceği açıklanıyor. Bu ayetlerden sonra tamam veli resuller var. Ama ben bunu başaramam diyenler için yukarıdaki Rad 27. Ayeti hatırlatırız. Bizim âlim olmamıza gerek yok. Sadece ve sadece Allah’a yönelip, “Ya rabbi ben de senin evliyaların gibi sana ulaşıp, yakın olmak istiyorum.” Lütfen beni kur’ân öğretmenimi bulmama yardım et.” Dememiz yeterlidir. Samimiyet ile bu talebi yaptığımızda Allah bizi cahil iken, âlim yapıyor. İbadetlerden zevk alıp, dünya mutluluğunu yaşamaya başlıyoruz. Bu gerçeklere rağmen günümüzde de direnen, inkar edenler var. Bakın Onlar için Allah ne diyor.

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).

“Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.”

4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).

“Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet edecek değildir.”

İşte İslam budur. Allah kendisine yönelenleri hidayete erdiriyor. Onlar dünya mutluluğunu yaşıyor. Ahiret’te de Cennet onlar için hazırlanmış. Çağımız İslam dünyasında, yaşanan karmaşa gerçek İslam’ın terk edilmesinden kaynaklanıyor. Allahın yardımı alınamadığı için rezillik yaşanıyor. Onun için İslam toplumları silkinip, Allah’a yönelmeleri halinde Allah’ın yardımı mutlaka gelecek. Bu yardım ile Müslümanlar birlik ve beraberlik içinde tüm problemlerini çözeceklerdir. İnşaallah.

23 Ekim 2018

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                                            Lütfi TÜMTÜRK

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 25.10.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
31.658