Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

İslam’ı Yaşamak / Tasavvufi Hayat / Okyay Derneği

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » İslam’ı Yaşamak / Tasavvufi Hayat / Okyay Derneği
share on facebook  tweet  share on google  print  

İslam’ı Yaşamak / Tasavvufi Hayat / Okyay Derneği

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar
İslam’ı

İslam’ı Yaşamak

Tasavvufi Hayat

21.Y.Y. Atom çağındayız ama toplumlar arası kültür mücadelesi devam ediyor. Dünyada hâkim zihniyet olan, batı ülkeleri kendilerini üstün görüyor. Ekonomik sömürü ile inanç ve kültürlerini diğer ülkelere zorla kabul ettirilmek isteniyor. Kültür ve yönetim tarzları sebebi ile demokrasileri pek gelişmeyen toplumlar sömürülüyor. Bunu fark eden ülkeler dışlanıyor. Ekonomik ve siyasi baskılar ile sömürüye karşı çıkılması engelleniyor. Avrupa Birliğinin, Bulgaristan ve Hırvatistan gibi küçük toplumları birliğe alıp, Türkiye’yi 50 seneden beri kapıda bekletmesinin başka izahı yok.

Müslüman toplumlar dışlanıyor. Onlara terörist gözü ile bakılıyor. Yardım bahanesi ile içlerine sızdıkları halkları birbirine düşman etmek sureti ile gelişmeleri engellenip, zengin yeraltı kaynakları çalınıyor. ABD ve Avrupa ülkelerinin Libya, Irak, Suriye ve diğer körfez ülkeleri ile ilişkilerinin altında yatan temel sebep budur. Bu ülkelerde savaşan taraflar, tahrik, teşvik edilerek, silahlandırılıyor. Oralarda çıkardıkları kargaşanın Türkiye’de de yaşanması isteniyordu. Bunu başaramadıkları için çıldırıyorlar. Bu gerçeği dünyaya ispat eden ülkemize karşı, şimdiye kadar eşi görülmemiş, dışlama ve yıldırma kampanyası ile ekonomik saldırı sürdürülüyor.

İslam’ın sosyal hedefi göz ardı ediliyor. Herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadan, İslam toplumları terör bataklığının sebebi olarak gösteriliyor. Düşmanlıklar körükleniyor. Bu açık gerçeklere rağmen, Müslüman halklar da, anlayış farklılıkları yüzünden, birbiri ile mücadele ediyor. Günümüz Yemen, Libya, Irak, Suriye toplumlarında yaşanan sürtüşmelerin altında yatan neden budur. Afganistan, Pakistan’da yaşanan ve Arakan Müslümanlarının çektikleri zulümlerinin sebebi de budur.

İslam toplumlarında da , inanç sistemlerinin temel hedefinin sulh, sükûn, barış içinde, insanların dünya ve ahiret mutluluğu olduğunu bilmelerine rağmen, birbirlerini yıpratmaktan vaz geçilmiyor. Bu yüzden, Müslümanlar batı tarafından terörist olarak ilan ediliyor. Savaşan tarafları kendilerinin silahlandırıp, tahrik ve teşvik ettikleri çok açık. Müslümanlar birbirini boğazlarken, teröristlerin İslam ile ilişkilerinin olmadığı bağnaz Hıristiyanlara nasıl anlatılacak. Onun için bu gün İslam’ın temel felsefesi, hedefi nedir? Bunları ortaya koymak, özünden uzaklaşan insanlarımıza, kutsal dinimizin temel hedefini kısaca kur’ân ayetleri ile hatırlatmaya çalışalım.

İslam’ın temel Fonksiyonu ;

İslam, Arapça “slm” kökünden gelir. Sulh ve sükûn demektir. Bu fiilin başına Arapça “Elif” geldiğinde İslam olur. Türkçe teslim demektir. Fiilin başına “mim” gelirse Müslim olur. Türkçe teslim olmak demektir. Müslüman, teslim olan kişi, Muslimun, teslim olanlar (çoğul) manasınadır. Teslim dini olan İslam, görüldüğü gibi sulh, sükûn, barış dinidir. Temel felsefesi, insanların nefislerini afetlerinden arındırıp, Ruhlaştırması, böylece Allah’a yakîn (Teslim) olup, onun yardımı ile dünya ve ahiret mutluluğunun yaşanmasıdır.

Dinimizin bu temel fonksiyonu, çağımızda maalesef unutulmuş, Allah’a teslim olmak gerçeği, büyük çoğunluk tarafından terk edilmiş. Bu gerçeği yaşayan çok küçük tasavvuf grupları, çoğunluk tarafından, dinde aşırıya gidenler olarak vasıflandırılıyor. Bu durum din görevlileri ve hatta akademik kariyer yapan okumuşlar tarafından dahi yanlış anlatılıyor. Kişisel isim önemli değil, (Ancak, İsteyenlere gönderebilirim). Bir üniversitemizde tasavvuf Profesörü olarak çalışan, bir âlimin tasavvuf anlayışını örnek göstermek istiyorum. Bu muhterem hocamız, bir soru üzerine tasavvufu şöyle tarif ediyor.

“Hakiki tasavvuf, İslam’ın özü demektir. Bu da sahih bir tevhit inancı, ihlaslı ibadet, dürüstlük adaletine dayanan ahlak ve son olarak dini his ve heyecanlardır. Bu dördünü bir araya getirdiniz mi tasavvuf ortaya çıkar.” Dürüstlük adaletine dayanan ahlak ne demek, Tevhit inancı ile ihlaslı ibadete bir sözümüz yok. Ancak tasavvuf “Dini his ve heyecanlardır.” tanımlamasını çok yanlış buluyorum. Bu anlayışa göre tasavvuf, İnsanların heyecanla kendilerinin yarattığı bir şey oluyor. Bu muhterem, insanın yaradılış gayesini de, şöyle anlatıyor.

“Kur’an-ı Kerim diyor ki; “Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.” Bazıları bunu şöyle yorumluyorlar: İnsanları ve cinleri beni tanısınlar diye yarattım. İnsanın varlık sebebi, tasavvufun da gayesi Allah’a ibadettir. Ama nasıl ibadet? Kur’an-ı Kerim’den ve hadisler çerçevesinde ihlaslı bir şekilde Allah’a ibadet etmektir ve gaye Allah’ı tanımaktır.” Şeklinde açıklamış.

Muhterem hocamızın verdiği Zariyyat-56.Ayet’te ; “Ve ben insanları ve Cinleri (Başka bir şey için değil, sadece) bana kul olsunlar diye yarattım.” Buyurulmaktadır. Zümer 17. Ayet de bunu ispat etmektedir. Kul olmak Arapça’da "abd" kelimesiyle  ifade edilir. Allah’a kul olmak, onun emir ve yasaklarını uygulamak-yaşamak manasına gelir.

İslam’da ibadet hedef değil, teslimlerin yaşanması için bir araçtır. Allah’ın bizim ibadetimize ihtiyacı yok. İbadetlere bizim ihtiyacımız olduğu için uygulanması istenmiştir. İbadetler Ruhumuzu Allah’a yaklaştırır. Nefsimizi afetlerinden arındırır. Fizik vücudumuz da sağlık acısından faydalanır. Böylece Ruhumuz, nefsimiz ve fizik vücudumuz istifade eder. İbadetler teslimlerin yaşanması için bir vasıtadır. Hedef Allah’a teslim olmaktır. Teslim olan kişi ile Allah arasında mesafe kalmaz. Her an onunla diyalog halinde olur.  Dünya hayatında bir problem ile karşılaştığında çözümü yaratıcısından talep eder. Yardım gelir. Sorunlar çözülür. Mutluluklar yaşanır. Kısaca, Allah bizi dünya ve ahirette mutlu olalım diye yaratmıştır.

Bu sevgili hocamız, başka bir soru üzerine, tasavvuf ehli ile diğer Müslümanların arasında fark olmadığını, ikisinin de mümin olduklarını söylüyor. Hâlbuki Allah, Enfal suresinin ilk ayetindeEğer Müminlerseniz Allah ve resulüne itaat edin.” Buyurduktan sonra, Mümin ile hak (Gerçek) Mümin arasında farkı, aynı surenin müteakip ayetlerinde şöyle anlatıyor. 

8/ENFÂL-2: İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn (yetevekkelûne).

“Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.”

8/ENFÂL-3: Ellezîne yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).

“Onlar namazlarını ikame ederler (kılarlar) ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden infâk ederler.”

8/ENFÂL-4: Ulâike humul mu’minûne hakkâ (hakkan), lehum derecâtun inde rabbihim ve magfiretun ve rızkun kerîm (kerîmun).

“İşte onlar gerçek mü'minlerdir. Onların Rab'lerinin yanında dereceleri vardır. Ve onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) vardır ve kerim bir rızık vardır.”

Bu özelliklerin sahibi olan kişi, Nebi ile resul arasındaki farkı bilip, çağında var olduğuna inandığı, Nebi olmayan veli resulü arayıp, ona tabi olarak,  itaat eden kişidir. Ayetler okunduğunda onların imanı artar. Rablerine Tevekkül (Teslim olmak) ederler. Namazlarını ihmal etmez. Allah’ın verdiği rızıklarını, başkaları ile paylaşırlar. Bu özellikleri taşımayan Allah’a inanmış kişiler de mümindir. Fakat onların imanları için, bakın Allah ne diyor.

40/MU'MİN-85: Fe lem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ reev be’senâ, sunnetâllahilletî kad halet fî ibâdih (ibâdihî), ve hasire hunâlikel kâfirûn (kâfirûne).

“Şiddetli azabımızı gördükleri zaman artık onların îmânı, onlara bir fayda vermedi. Allah'ın, kulları hakkındaki gelip geçen sünneti (kanunu) budur. Kâfirler orada hüsrana uğradılar.”

 

TASAVVUF KUR’ÂNDAKİ İSLAMI YAŞAMAKTIR.

Tasavvuf ehli, Hz. Peygamber ve sahabesinin yaşadığı Kur’ândaki İslam’ı, özel hayatında tatbik eden kişidir. Allah’a yönelmiş, dünya hayatında emanet olan ruhunu ona teslim etmeye niyet eden kişidir. Allah’ın kendisini irşat etmek üzere görevlendirdiği veli mürşide tabi olmuş. Onun rehberliğinde, Allah’ın yardımı ile nefis tezkiyesini başaran kişidir. Ruhunu teslim etmiş. Allah’a kul olmuş. Problemlerini onun yardımı ile çözen, dünya mutluluğunu en azından %50 seviyesinde yaşayan, ahiretini de kurtaran kişidir. Tüm ibadetlerini ihlas ile yerine getirdiği gibi, Allah’ın zikrine devam eden kişidir.

Günümüzde bu özellikler terk edilmiş. Uygulayanlar dışlanıyor. Bu sebeple çok küçük tasavvuf gruplarının haricinde Kur’ândaki İslam, çağımızda çoğunluk tarafından Maalesef yaşanamıyor. Allah’ın yardımı alınamadığı için İslam toplumlarında fitne, fesat ve felaketler eksik olmuyor. Ancak, Çağımız hidayet çağıdır. Yaşanan sıkıntıların, gelecek kutlu günlerin habercisi olduğuna inanıyoruz. Allah’ın sözü var. Tevbe-33. Ayete göre,“Allah nurunu tamamlayacak.” İslam galip gelecektir. Bize düşen görev, Allah’a yönelip, dünya hayatında ruhen ona ulaşmayı dilemektir. O zaman Allah’ın yardımı gelecek, Onun yardımı ile yaşanan kargaşa sona erecek. Dünya mutluluğu yaşanacaktır. İnşaallah.

22 Kasım 2018

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                                                Lütfi TÜMTÜRK  

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 22.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
30.918