Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Mümin ve Hak Mümin Kavramı Özellikleri Nelerdir

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » Mümin ve Hak Mümin Kavramı Özellikleri Nelerdir
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mümin ve Hak Mümin Kavramı Özellikleri Nelerdir

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar
Mümin

Mümin ve Hak Mümin Kavramı

Özellikleri Nelerdir.

İslam ülkelerinde karışıklık devam ediyor. Halklar arasında da sürtüşme yaşanıyor. Suriye yönetimi kendi halkını bombalıyor. Halk muhalifler, IŞİD ve rejim askerleri arasında kalmış durumda, muhalifler, PYD, El Nusra ve Türkmenler gibi gruplara ayrılmış. Her grup kendinden başkasını kabul etmiyor. Tüm gruplar birbiri ile savaşıyor. Halk yedi senden beri bitmeyen sürtüşmeden bıktığı için, malını mülkünü bırakıp ülke dışına kaçıyor. Yollarda, denizlerde ölenler on binler ile ifade ediliyor. Kaçanlar 8-10 milyonu geçti. Çevre ülkelerde mülteci sorunu çıktı.

Mültecilerin hepsi Suriyeli değil, Irak, Afganistan ve Yemen’ e kadar birçok İslam ülkesinden çok sayıda mülteci akını var. Bunların 3-3,5 milyonu Türkiye’de misafir ediliyor. Ayrıca Lübnan ve Ürdün’de de ikişer Milyon mülteci olduğu bildiriliyor. ABD ve Avrupa göçmen istemiyor. Kapılarını kapatıp zorunlu göç eden garipleri kışın soğukta arazide bırakıyor. İnsan hakları konusunda, Kanada hariç tüm Hıristiyan batı ülkeleri sınıfta kaldı. Müslüman halklar yaşadıkları bu rezilliği, batının bu olumsuz yaklaşımını unutmayacaktır.

İslam ülkelerinde yaşanan bu kepazeliğin sebebi nedir? Hepsi aynı inancı paylaşan bu insanlar niçin birbirlerine karşı böyle acımasız davranıyor? İlk olarak kendisini İslam devleti (IŞİD) olarak duyuran örgütün muhaliflere karşı acımasız eylemleri akla geliyor. Onlar da, ABD, Irak ve Suriye diktatörlerinin zulümlerine karşı isyan ettiklerini söylüyor. Onlar kısmen halklı olabilir. Fakat zulme karşı zulüm ile karşılık verilmez. Zalimlerin başarılı oldukları hiç görülmemiştir. Müslümanlar zalim ile mazlumu ayırmak zorundadır. Bu örgüt İslam’a çok büyük zarar verdi. Hıristiyan batı karşısında Müslümanlar mahcup oluyor. Allah bunun hesabını mutlaka sorar.

Müslüman halkların yanlışları yok mu? Bu halklar Müslüman olduklarını ifade etmelerine rağmen maalesef İslam ve Kur’ân terk edilmiş. Allah’ın emirleri uygulanmaz olmuştur. İnançlar arasındaki küçük itikâdi farklılıklar, Allah’ın bir rahmeti olduğunu bilinmesine rağmen, birbirlerine karşı düşmanlık yapmaları yüzünden bu zillet yaşanıyor. Allah kendilerinden bir şekilde hesap soruyor. Bu konuda sadece Türkiye’nin intihanı kazanmış olduğu görünüyor. Tüm batı dünyası ve zor şartlarda sırtını dönen komşularımıza rağmen Türkiye 3,5 Milyon göçmeni misafir ediyor. Mültecilere sorarsanız Müslüman olduklarını söylüyor. Ancak, Allah bakın ne  diyor.

2/BAKARA-8: Ve minennâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minîn.

“Ve insanlardan bir kısmı derler ki: “Biz Allah'a ve ahiret gününe (hayatta iken ruhun Allah'a ulaşacağı güne) îmân ettik.” Ve onlar mü'min değillerdir.”

Ayette görüldüğü gibi insanlar İman ettik demelerine rağmen Allah’ın emirleri göz ardı ediliyor. İslam, teslim dini olmasına rağmen Allah’a yönelmek ve ruhen ona ulaşıp teslim olmak unutulmuş. Allah dostlarına tabiiyet, onların rehberliğini aramak terk edilmiş. Kur’ân’ın temel hükümleri uygulanmıyor.  Emâniye bilgiler içeren el yazması kitaplar ile amel ediliyor. Hz. Peygamberimiz ve Onun şerefli sahabesinin yaşadığı din terk edilmiş. İblis ve nefislerin önerdiği din yaşanıyor. Hâlbuki Allah kendisine tevekkül eden kullarına her konuda yardım eder.

39/ZUMER-53: Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm (rahîmu).

“De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderen)."

3/ÂLİ İMRÂN-139: Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

“Ve gevşemeyin ve mahzun olmayın! Eğer mü'min iseniz, üstün olan sizsiniz.”

3/ÂLİ İMRÂN-160: İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe menzellezî yansurukum min ba’dih(ba’dihi), ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).

“Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü'minler, Allah'a tevekkül etsinler (Allah'a güvensinler”

Allah müminleri başıboş bırakmamıştır. Nebi olmayan veli Resuller, Mürşitler ve Allah dostları her dönem ve kavimlerde vardır. Bu Allah dostlarına itaat edildiğinde, Allah müminlere yardım eder. Yukarıdaki ayette haddi aşan (Çok günahkâr) kullarım ifadesi ile anlatılmak istenen husus, Ümitsiz olunmaması, Tevbe edilmesi halinde Allah’ı af edeceğinin bilinmesidir. Bu Allah dostları müminlere Allah’ın ayetlerini okuyup anlatıyor. Onları günahlarından arındırıp, dalâletten kurtarıyor. Onları hidayete erdiriyorlar.

3-ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete) ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn .

“Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.”

4/NİSÂ-147: Mâ yef’alullâhu bi azâbikum in şekertum ve âmentum ve kânallâhu şâkiran alîmâ(alîmen).

“Eğer siz şükrederseniz ve âmenû olursanız (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilerseniz ve mürşidinize ulaşıp tâbî olursanız, böylece kalbinizin içine îmân yazılıp mü'min olursanız), Allah size azap etmez. Ve Allah Şâkir'dir (şükrün karşılığını verendir), Alîm'dir (en iyi bilendir).”

Allah müminlere yardım edecektir. Zulüm altında inleyen bu halklar da mümin olduğunu söylüyor. Öyle ise bu zulüm neden yaşanıyor diyenler olabilir. Bunu şöyle izah edebiliriz. Allah müminleri, Allah’a inanıp, inandım diyenler ile Allah’ın emirlerini yaşayan kişileri, Mümin ve Hak (Gerçek) mümin olarak iki grup olduklarını bildiriyor. Hak (Gerçek) müminlerin özellikleri aşağıdaki ayette, şöyle sıralanıyor.

8/ENFÂL-2: İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn (yetevekkelûne).

“Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.”

8/ENFÂL-3: Ellezîne yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).

“Onlar namazlarını ikame ederler (kılarlar) ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden infâk ederler.”

8/ENFÂL-4: Ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkan), lehum derecâtun inde rabbihim ve magfiretun ve rızkun kerîm.(kerîmun).

İşte onlar gerçek mü'minlerdir. Onların Rab'lerinin yanında dereceleri vardır. Ve onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) vardır ve kerim bir rızık vardır.”

Görüldüğü gibi, Gerçek müminler Allah’ın ayetleri okunduğunda, Ayetler arasındaki harika uyum ve ahengi görünce imanları artıyor. Allah’a karşı tevekkülleri artıyor. Kalpleri titriyor. Allah’ın verdiği imkânlar, ihtiyaç sahipleri ile paylaşılıyor. İşte Allah bunları hak Mümin kabul edip her konuda kendilerine yardım edip, hesapsız rızıklandırıyor. Şükür Allah’ın nimetini artırırken, küfür nimetin azalmasına sebep oluyor.

40/MU'MİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).

“Kim seyyiat (şer, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.”

İslam’da, Allah’a iman ile Kur’ân-ı kerimde Salih amel olarak ifade edilen nefis tezkiyesi esastır. Kişi Allah’a yönelip, bir Allah dostunun rehberliğini kabul ettiğinde nefs tezkiyesi başlar. Nefsinin afetlerinden arınan kişi, halis-muhlis (tertemiz) kul olur. Allah’ın emirlerine itaat eder. Dünya ve ahiretini kurtarır. Bu kişilerin oluşturduğu toplumlar, sahabe gibi her konuda örnek halklardır. Onlardan başkalarına zulüm gelmez. Diğer kişilerin onlara zulmetmesine Allah izin vermez. Bu kişiler dünyada mutluluğu yaşar. Ahirette ve Allah’ın kendileri için hazırladığı cennetleri hak ederler. Bu mutlu kişiler aşağıdaki ayette şöyle açıklanıyor.

23/MU'MİNÛN-1-2-3-4-5. Ayetler: Kad eflehal mu’minun(mu’minune).Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne).Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn(mu’ridûne).Vellezîne hum liz zekâti fâilûn (fâilûne). Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn (hâfizûne).

“Mü'minler felâha ermiştir. Onlar, namazlarında huşû duyanlardır. Ve onlar, boş şeylerden yüz çevirenlerdir. Ve onlar, zekâtı verenlerdir. Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır.”

Müslümanların silkinerek durumlarını gözden geçirmesi, Sahabe ve ataları gibi Allah’a yönelip, onun emir ve yasaklarına riayet edip, birbirleri ile yardımlaşmaları halinde Allah’ın yardımı gelecektir. Bu yardım sayesinde zulümden kurtulup dünya mutluluğunu mutlaka yaşayacak ve ahiret mutluluğunu da hak edeceklerdir. Bu konuda çok önemli bir ayet daha var. Onu da paylaşmak istiyorum.

5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).

“Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.”

Görüldüğü gibi müminler nefis tezkiye yaparsa, kâfirler onlara zarar veremiyor. Günümüzde yaşanan kargaşa ve kaos’un sebebi İslam’ın yaşanmaması, Kur’ân-ı'n terk edilmesidir. Bu husus yanlış anlaşılmasın. Çağımızda da Kur’ân güzel sesli hafızlar tarafından okunuyor. Müminler huşu içinde dinliyor. Fakat içindeki muhteviyatın tatbik edilmesi (çok küçük tasavvuf grupları haricinde) yok. Kur’ân'daki İslam yaşanmıyor. İnsanlarımızın silkinip uyanması kur’âna sarılıp kendilerini kurtarması dileği ile konumuzu tamamlayalım. İns.

25 Şubat 2019

lutfitumturk@hotmail.com.                                                                                                Lutfi TÜMTÜRK

 

 

 

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 18.02.2019
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
31.652