Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Delâlet’ten Kurtulmak.

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » Delâlet’ten Kurtulmak.
share on facebook  tweet  share on google  print  

Delâlet’ten Kurtulmak.

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

Delâlet’ten Kurtulmak.
Hidayete Ulaşmak.


Arap kökenli olan Delâlet, Türkçemizde iz ve işaret anlamında kullanıldığı gibi, doğru yoldan sapmak manasına da kullanılır. İslam literatüründe ise, Hidayetin zıddı, Hidayet’te olmamak manasına gelir. Hidayet ve Delalet kavramları kutsal kitabımızda üç yüzden fazla ayet’te geçmektedir. Bu kavramlar ile anlatılmak istenen mesajları idrak ettiğim kadarı ile paylaşmak istiyorum. Hayat kitabımız olan Kurân’ın ruhuna girebilmek için, bu hususların iyi bilinmesi gerekir.


Hidayet ise, ulaşmak, ulaştırmak manasına gelir. Türkçemizde, Doğru yola girmek, amaca ulaştıracak yolu gösterme anlamında da kullanılır. Kur’ânı Kerimde Arapça Hâdi, Hüdâ ve Muhtedi gibi, çeşitli şekillerde de geçmektedir. Türkçe meallerde genellikle doğru yol, dosdoğru yol şeklinde mana verilmektedir. Hidayetin gerçek manası, Bakara-120 ve Ali İmran-73. Ayetlerde, “Allah’a ulaşmak.” Olarak açıklanmaktadır. İslam’ın bu temel kavramının yanlış anlaşılmasının nedeni iblisin saptırmasıdır. Müminlerin Allah’a ulaşmalarına mani olmak ister. Şimdi konunun ayrıntısına girebiliriz.


Nebi, (Peygamberler) dâhil, tüm insanlar başlangıçta delalet’te yaratılmışlar. Hz. Âdem atamız ile Havva validemiz cennete yasaklanan meyveyi yemeleri sebebi ile yeryüzüne indiriliyorlar. Dünyada nefislerini afetlerinden arındırdıktan sonra, ebedi hayata başlamaları murat ediliyor. Dünya hayatının geçici bir imtihan olduğunun hikmeti budur. Kutsal kitaplarda yazıldığı ve resullerinin açıkladığı gibi, dünya hayatında salih amel yapılarak, nefisler afetlerinden arındırılacak, sonra ruhlar Allah’a vasıl olup, delaletten kurtulup Hidayete ulaşacak. Bunun neticesi dünya ve ahirette mutluluğu yaşayacaklar. İslam’ın temel hedefi budur. Okuyucularımızdan bazılarının, Nebilerin de başlangıçta delalette yaratıldığı ifademizden rahatsız olduklarını sanıyorum. Onları şu ayetler ile rahatlatalım.


13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
“Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


93/DUHÂ-7: Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.


26/ŞUARÂ-20: Kâle fealtuhâ izen ve ene mined dâllîn(dâllîne).
Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.


İlk Ayette, “Allah dilediğini hidayette bırakır.” İfadesinden başlangıçta herkesin delalette olduğu anlaşılıyor. İkinci Ayete göre, Hz. Peygamberimiz de başlangıçta delâlette imiş. Üçüncü ayette ise Hz. Musa bir kişiyi öldürdüğü zaman delâlette olduğunu söylüyor. Hz. Âdem atamız da, Allah’ın ikazına rağmen cennette yasaklanan meyveyi yemesi de aynı sebeptendir. Bütün bunlar hikmet gereği meydana gelmiş. İnsanların ebedi saadete ulaşabilmeleri için nefislerini afetlerinden arındırmaları gerekiyor. Bunun nasıl yapıldığını. inceleyelim.


2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”


7/A'RÂF-35: Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).
Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse, artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.


5/MÂİDE-16: Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).
Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).


Bu ayetlere göre, herkesin sağlığında, kendisinin hidayetine vesile olacak kişi Hidayetçi Veli Mürşit, mutlaka oluyor. Kişiye düşen şey, onu bulup tabi olmak. Bu eylem Allahın rızasına tabi olmaktır. Hidayetçisini bulan kişiyi Allah zulmetten, bir manada delaletten aydınlığa, yani hidayete ulaştırıyor. Böylece kurtuluşa ulaşıyor.


14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
“Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.”


7/A'RÂF-186: Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh (lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn (ya’mehûne).
Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi (hidayete erdiren) yoktur. Ve onları azgınlıkları (isyanları) içinde şaşkın (bir halde) terk eder (bırakır).


Kimse benim sağlığımda resul yoktu diyemez. Allah nebi olmayan veli resullerini her dönem ve mekânda görevlendirmiş. (Müminun—44 ve Maide-19). Her kavme kendi lisanı ile hitap eden resuller vazifelendirilmiş. Bunları bulmak için Cuma akşamı hacet namazı kılarak, Allah sorup bulanabilir. Onlar rehber olarak kabul edilip tabi olunduğunda, nefs tezkiyesi başlıyor. Allah kendisine yönelmeyenler ile ilgilenmiyor. Delâlette bırakıyor.


16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn (mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri), Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).


16/NAHL-37: İn tahris alâ hudâhum fe innallâhe lâ yehdî men yudıllu ve mâ lehum min nâsırîn.
Sen, onların hidayete ermesini çok istemene rağmen muhakkak ki Allah, dalâlette bıraktığı kimseyi (onlar Allah'a ulaşmayı dilemedikçe) hidayete erdirmez. Ve onlar için bir yardımcı da yoktur.


Görüldüğü gibi tüm kavimlerde Allah’ın resulleri var. Resulün davetine icabet edenler Hidayete eriyor. İnkâr edenler delâlette kalıyor. Bu ayetlere rağmen günümüz din görevlileri tüm resulleri nebi sandıkları için, çağımızda resul yok diyorlar. Hâlbuki Allah, Maide-19. Ayette, Nebilerin fetret devirlerinde size resullerimiz gelmişti diyor. Çağımızda da Kur’ân okunuyor. Ancak, kur’ân öğretmeni olan resuller aranmadığı için mesajlar, kursaktan geçmiyor. Kur’ânın ruhuna girilemediği için Allah’ın yardımı alınamıyor. İnsanlarımız delâlette kalıp dünyada mutsuz oluyor. Çağımız İslam toplumlarının varlık içinde yokluk yaşamalarının sebebi budur.


2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn (lâinûne).
Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (Sağlığımızda ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.


Onun için insanlarımızı veokuyucularımızı Allah kelamını iyi inceleyip, verilmek istenen mesajları araştırmalarını tavsiye ediyoruz. Allah kullarının bu gayretlerini gördüğünde mutlaka yardımını ulaştıracaktır. Çağımızda İslam’a karşı savaş veriliyor. Fakat Allah nurunu mutlaka tamamlayacak, Müminleri feraha çıkaracaktır. İnşaallah.


61/SAFF-8: Yurîdûne li utfiû nûrallâhi bi efvâhihim vallâhu mutimmu nûrihî ve lev kerihel kâfirûn (kâfirûne).
Onlar, ağızları ile Allah'ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlayacak olandır.


Hidayet ve delâlet hakkında daha çok şey yazılabilir. Okuyucularımızın kafalarını karıştırmadan kısaca açıklamaya çalıştım. Umarım faydalı olur. Günümüzde yaşanan zulümler, kargaşa, salgın hastalıklar, sair bütün felaketler gelecek mutlu günlerin doğum sancıları olduğuna inanıyorum. Onun için okuyucularımızı konumlarını değerlendirip, hemen Allah’a yönelmelerini, dünya hayatında ona ulaşmayı dileyip mutluluğu yakalamalarını tavsiye ediyoruz. O zaman Allah’ın yardımı ile hidayete ulaşacak, dünya ve ahiret saadeti yaşayacağız. İnşallah.


lutfitumturk@hotmail.com                                                                                 Lütfi TÜMTÜRK

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 17.04.2022
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
30.941