EN'ÂM-122

Anasayfa » EN'ÂM Suresi » EN'ÂM-122
share on facebook  tweet  share on google  print  

EN'ÂM-122

"EN'ÂM Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<6/EN'ÂM-122>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

أَوَ مَن كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِّنْهَا كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûran yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Ölü (Allah’a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi. 
1. e ve men : ve o kişi, kimse... mi?
2. kâne meyten : ölmüş olan, ölü iken
3. fe ahyeynâ-hu : böylece onu dirilttik
4. ve cealnâ : ve kıldık, yaptık, verdik
5. lehu : ona
6. nûren : bir nur
7. yemşî : yürür
8. bi-hî : onunla
9. fî en nâsi : insanlar içinde, arasında
10. ke men : o kimse gibi
11. meselu-hu : onun meselesi, durumu
12. fî ez zulumâti : karanlıklar içinde
13. leyse bi-hâricin : çıkacak değil, çıkamayacak olan
14. min-hâ : ondan, oradan
15. kezâlike : işte böyle, böylece
16. zuyyine : süslü, güzel gösterildi
17. li el kâfirîne : kâfirlere
18. mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları şeyler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ: "Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bakarlar ama görmezler. Onlar tıpkı mezardaki ölüler gibidirler. Sen onlara işittiremezsin." buyuruyor. Burada Allahû Tealâ'nın koyduğu genel dizayn şudur. Allah, ölü olan bu kişilerden birisini seçer ve ona yardımcı olur. Allah'ın kişinin etrafında vücuda getirdiği olaylarla, o kişi Allah'a ulaşmayı dilemesi lâzım geldiğini idrak eder. Ve Allah'ın yardımıyla kişi, Allah'a ulaşmayı diler. Dilediği anda "diri" olmamıştır, hâlâ ölüdür.

Allahû Tealâ, Rahmân esmasıyla tecelliye başlar. Allah'a ulaşma davetine icabet etmeyip, davetten ve davetçiden yüz çeviren kişinin Allah, hassalarına engel koymuştur.

Görme hassasına gışavet çeker, işitme hassasını mühürler ve kalbinin idrak hassasını mühürler.

Allah'a ulaşmayı dileme davetine icabet etmemekle kalmayıp, davetçi ile mücâdele edenlerin organlarına Allah engel koymuştur. Allah'a ulaşmayı dileyen kişinin Allah, gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı ve kalbindeki ekinneti kaldırır.

Allah'a ulaşma davetine icabet etmemekle kalmayıp, başkalarının da dalâlette kalmalarına sebep olanların Allah hem hassalarına, hem de organlarına engeller koyar. Bu kişiler Allah'a ulaşmayı dilediklerinde toplam altı tane engeli Allah kaldırır ve idraki sağlayan ihbat müessesesini koyar. Kişi idrak eder.

Artık kişi görür, işitir ve akleder, idrak eder. İşte bu kişi, artık ölü değildir. Mezardaki ölüler, dünyada olanların yaptıklarını nasıl görmezlerse, duymazlarsa, bilmezlerse, Allah, bu insanları da onlar gibi ölü kabul ediyor.

Allahû Tealâ: "İnsanlar arasında onunla yürüyeceği bir nur verdiğimiz kişi." cümlesi iki mânâyı birden ihtiva eder. Fazl, rahmet ve salâvât üç grup nuru temsil eder. Kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu geldikten sonra ancak Allahû Tealâ, o kişinin kalbine îmânı yazar. Îmân kelimesi aslında bir nurdur, tezyin edici bir nurdur. Çekim gücünün sahibidir. Ve bu îmân kelimesinin nurunun çekimiyle, fazıllar "îmân" kelimesinin etrafında toplanmaya başlar. Bu, nur toplanmasıdır. O kişi Allah'a göre başkalarından farklı bir insandır. Onun kalbinde, o kişi başkalarıyla beraber olduğu zaman onu, başkalarından ayıran nur vardır. Îmân kelimesinin nurundan ve fazılların nurundan farklı olarak bir başka nur daha vardır; devrin imamının ruhu.

Öyleyse Allahû Tealâ'nın kendilerine nur verdiği insanlar, üç ayrı cepheden nurlanmış durumdadırlar.

  1. Kalplerindeki îmân kelimesi bir nurdur.
  2. Îmân kelimesinin çekim gücüne kapılan fazıllar, bir nurdur.
  3. O kişinin başının üzerinde yer alan devrin imamının ruhu da Allahû Tealâ tarafından bir nur olarak değerlendirilir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Kur'ân-ı Kerim için de Allahû Tealâ "nur" adını kullanmaktadır. Öyleyse nur, Kur'ân-ı Kerim'de ayrı ayrı mânâlarda kullanılmış bir kelimedir. Ne zaman ki; Allah'ın verdiği on iki ihsanla mürşidimize tâbî oluruz, o zaman biz, bir diriyiz ve ayrıca nurumuz da vardır:

  1. Başımızın üzerinde devrin imamının ruhu
  2. Kalbimizdeki "îmân" kelimesi
  3. Kalbimizde ancak ondan sonra toplanmaya başlayan fazıllar

Burada Allahû Tealâ bir başka konuya daha girmiştir. Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişiler, Allah'a göre ölülerdir. Allah'a ulaşmayı dileyen kişiler Allah'ın ölü iken dirilttiği kişilerdir. Allah'a ulaşmayı diledikleri zaman, daha önce gözlerine, kulaklarına ve kalbine engel konulan bu kişilerin engelleri Allah tarafından kaldırılır. Yani furkanlar verilir. Furkanları alan kişi ölü iken dirilen kişidir. Çünkü artık kendisine ulaşan nezir- mürşid ya da resûlün, Allah'a ulaşma davetine icabet etmiştir. Allahû Tealâ daha da öteye geçiyor, o kişiye nur verdiğini buyuruyor. Yani kişi Allah'ın kendisi için tayin ettiği mürşide 12 ihsanla ulaşıp, tâbî olmuştur ve başının üzerine Devrin imamının ruhu bir nur olarak gelip yerleşmiştir. Karanlıklar içinde bocalayan kişilerin kâfirler olduğunu söylüyor. Allah'ın nur verdiği, kalbinin içine Allah'ın nurunun girmiş olduğu kişi evvelâ "îmân" kelimesinin girmiş olduğu kişidir. "Küfür" kelimesi karanlıkları temsil eder ve karanlıkları kendisine çeker. Kişi, mürşidine tâbî olduğu güne kadar kalbinin içinde küfür kelimesi yazılıdır. Karanlıkların kalpte daha çok konsantre olmasını temin eden, "küfür" kelimesinin çekim gücüdür.

Allahû Tealâ, mürşidimize ulaşıp, tövbe edip, devrin imamının ruhu başımızın üzerine geldiği noktadan sonra:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).

Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

Ne zaman ki kalbimizin mührünü açar, o zaman kalbimizin içindeki "küfür" kelimesini dışarı atar ve karanlıkların çekim alanı yok olur. Kalbimize "îmân" kelimesini bir nur olarak yazar. Bu kelimenin çekim gücü sebebiyle Allah'ın nurları, fazıllar "îmân" kelimesinin etrafında toplanmaya başlarlar. Ve bu nur, kalplerinde îmân nuru bulunmayan ve kalplerinde bu îmân kelimesinin oluşturduğu fazıl bulunmayan insanlardan, kişiyi ayırır. Onlar, kalplerinde küfür kelimesi bulunan kâfirlerdir. Bu âyet tek başına "nurun sahiplerinin kâfir olmadıklarını" ifade etmektedir. Burada küfür kelimesinin o kalpte bulunduğunun kesin işareti vardır. Eğer bir insanın kalbinde küfür kelimesi varsa o kalp mühürlüdür.

2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir (birdir), mü'min olmazlar.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).

Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem'î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.

Bütün kâfirlerin kalpleri mühürlüdür.

Allahû Tealâ burada ikinci bir ayırım yapıyor: Karanlık olan kalpler; aydınlık olan kalpler. Karanlık olan kalpler, kâfirlerin kalpleridir. Çünkü "küfür" kelimesi karanlıkları kendisine çeken bir gücün, çekim kuvvetinin sahibidir. "îmân" kelimesi nurları kendisine çeken bir gücün, çekim kuvvetinin, atraksiyonun, atraktiv bir gücün sahibidir. Onun çekim gücüyle, kalbindeki yedi şart tamamlanmış olan, kalbinden ekinnet alınmış, yerine ihbat konulmuş kalbin nur kapısı Allah'a döndürülmüş ve göğsünden kalbine yol açılmış, kalbinin mührü açılmış, içindeki küfür kelimesi alınmış ve kalbinin içine îmân yazılmış kişinin kalbine Allahû Tealâ'nın nurları girer.

Bu noktadan sonra zikir yapan kişinin göğsüne, oradan kalbine rahmet, fazl ve salâvât partikülleri gelir ve mührü kalbin alt boyutuna indirir. O mühür, zülmanî kapıyı mühürler. Yukarıdaki Rabbani kapıdansa rahmet, fazl, salâvât, üç ayrı nur girer. Bunlardan fazıllar, nefsin kalbine girip yerleşir. İşte bu nur, o kişinin başkalarından farklı bir nura sahip olduğunun kesin işaretini taşır. Bu nuru vücuda getiren, orada kalmasını temin edense kalpteki bir başka nurdur; "îmân kelimesi."

Küfür kelimesi karanlığı temsil eden bir karanlık yazıdır. Îmân kelimesi nuru temsil eden kalbe Allahû Tealâ'nın yazdığı bir nurlu yazıdır. Bu sebeple îmân kelimesinin bir nur olduğunu ifade etmesi sadedinde adına "îmân nuru" denmektedir. Ayrıca kalbe yazılan îmân kelimesi, fazılları etrafında biriktirecektir. Biriken nurlar, nur olmanın tabii neticesi olarak kalbi aydınlatacaktır. O kişiye Allahû Tealâ yürümesi için, Allah'a doğru yürümesi için, ruhunun Allah'a ulaşması için bir nur vermiştir. Karanlıkta olan insanların içinde o bir meşaledir, o bir nurdur. Ve Allah'a gidebilenler, sadece o nurun sahipleridir.

Bir tek âyette Allahû Tealâ, çok şey söylemektedir. Bir defa kâfirlerin karanlıkta oldukları kesinlik kazanıyor. Kâfir olmayanlar, mü'min olanlar ancak nurun sahipleridir. Kendisine nur verilenler, kâfirler değildir. Allahû Tealâ "Kâfirlere yaptıkları süslü gösterilir." diyor. Kendilerine yaptıkları süslü gösterilmeyenlerse, mü'minlerdir. Onlar, kalplerinde nur olanlardır.

 

6/EN'ÂM-122

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Ölü (Allah'a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.
Diyanet İşleri : Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.
Abdulbaki Gölpınarlı : Ölüyken diriltip insanların arasında yol alması için kendisine bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklara dalmış olan ve bir türlü de çıkamayan kimseye benzer mi hiç? İşte böylece kâfirlere, yaptıkları şeyler, süslü ve hoş gösterilmededir.
Adem Uğur : Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu! İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.
Ahmed Hulusi : Ölü iken kendisini (Hakikat ilmi ile) dirilttiğimiz; insanlar içinde onunla yaşaması için basîret nuru oluşturduğumuz kimse(nin durumu); karanlıklar içinde kalıp ondan kurtulamayan gibi olur mu? Hakikat bilgisini inkâr edenlere, yapmakta oldukları böylece süslendirildi.
Ahmet Tekin : Küfür ve cehalet bataklığında manen ölü iken dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyebileceği hidayet nuru verdiğimiz kimse, inkâr karanlıkları içinde kalıp, karanlıktan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi mi olur? Ama, küfür bataklığından çıkamayan, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlere, işlemeye devam ettikleri ameller böyle süslenip güzel gösterilmiştir.
Ahmet Varol : Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürümesini sağlayan bir ışık verdiğimiz kimse karanlıkların içinde kalıp da oradan çıkamayan kimse gibi olur mu! İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterildi.
Ali Bulaç : Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamıyanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir.
Ali Fikri Yavuz : Hiç (evvelce) küfürle ölü olup (sonra) kendisini hidayetle dirilttiğimiz ve ona, insanlar arasında yürüdüğü bir iman (nur) verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde (küfürde) kalmış olan ve ondan bir türlü çıkamıyan kimse gibi olur mu? (Olmaz). Fakat kâfirlere yaptıkları şeyler öyle yaldızlı gösterilmektedir.
Bekir Sadak : Olu iken kalbini diriltip, insanlar arasinda yururken onunu aydinlatacak bir nur verdigimiz kimsenin durumu, karanliklarda kalip cikamayan kimsenin durumu gibi midir? Kafirlere de, isledikleri guzel gosterilmistir.
Celal Yıldırım : Ölü iken dirilttiğimiz, insanlar arasında yürümesi için kendisine bir nûr sunduğumuz kimse, karanlıklar içinde kalıp bir türlü çıkamayan kimse gibi midir? Böylece kâfirlere işleyegeldikleri ameller süslenip yaldızlı gösterilmiştir.
Diyanet İşleri (eski) : Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? Kafirlere de, işledikleri güzel gösterilmiştir.
Diyanet Vakfi : Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.
Edip Yüksel : Ölüyken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup da ondan çıkamıyan kimse gibi olur mu? İnkarcıların yaptıkları işler böyle süslü gösterilmiştir.
Elmalılı Hamdi Yazır : Hem bir adam ölü iken biz onu diriltmişiz ve kendisine bir nur vermişiz, insanlar içinde onunla yürüyor, hiç o bittemsil zulmetler içinde kalmış ve ondan bir türlü çıkamıyacak bir halde bulunan kimse gibi olurmu? Fakat kâfirlere ameller öyle yaldızlı gösterilmektedir
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Ölü iken dirilttiğimiz, insanlar arasında yürümesini sağlayan bir aydınlık verdiğimiz kişi, içinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan kişi gibi olur mu hiç? Fakat kafirlere yaptıkları işler öyle yaldızlı gösterilmektedir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilir.
Fizilal-il Kuran : Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürürken yararlandığı bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde bocalayıp oradan bir türlü dışarı çıkamayan kimse gibi midir? İşte böylece kâfirlere yaptıkları kötülükler çekici göründü.
Gültekin Onan : Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir.
Hasan Basri Çantay : Bir ölü iken kendisini diriltdiğimiz, ona insanların arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimse; içinden çıkamaz bir halde karanlıklarda kalan kişi gibi olur mu hiç? Kâfirlerin yapmakda oldukları şeyler kendilerine öyle süslü göründü.
Hayrat Neşriyat : (Küfür içinde olmakla) ölü (hükmünde) iken, bunun ardından kendisini (îmanla)dirilttiğimiz ve kendisine insanlar içinde, sâyesinde yürüye(bile)ceği bir nûr verdiğimiz kimse, hiç karanlıklarda kalan, (ve) ondan (bir türlü) çıkamayacak durumda olan kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere, yapmakta oldukları şeyler böyle süslü gösterildi.
İbni Kesir : Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse; karanlıklarda kalıp ondan çıkamayan kimse gibi midir hiç? İşte böyle, kafirlere işledikleri süslü gösterilmiştir.
Muhammed Esed : (Ruhen) ölü iken hayata kavuşturduğumuz ve insanlar arasında yolunu bulması için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, hiç içinden çıkamayacağı derin karanlığın içine (gömülüp kalmış) biri gibi olur mu? (Ama) böyle: hakikati inkar edenlere yaptıkları güzel görünür:
Ömer Nasuhi Bilmen : Ya bir adem ki ölü iken diriltmişiz ve ona bir nûr vermişiz, onunla insanlar arasında yürüyor. O, meselâ zulmetler içinde kalmış, ondan asla çıkamaz bir halde bulunmuş olan bir kimse gibi midir? Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilmiştir.
Ömer Öngüt : Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu hiç? Kâfirlere yaptıkları böylece süslü gösterilmiştir.
Şaban Piriş : Ölü iken dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında, vasıtasıyla yürüyeceği bir ışık verdiğimiz kimsenin durumu, hiç içinden çıkamayacağı karanlıklardaki kimse gibi midir? Şu kadar var ki kafirlere yaptıkları işler güzel görünüyor.
Suat Yıldırım : Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürümesi için kendisine bir ışık (iman nûru) verdiğimiz kişi, hiç karanlıklarda kalıp çıkamayan kimse gibi olur mu? Olmaz ama kâfirlere, yapmakta oldukları işler böyle güzel gösterilir.
Süleyman Ateş : Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere, yaptıkları (işler), öyle süslü gösterilmiştir.
Tefhim-ul Kuran : Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamıyanın durumu gibi midir? İşte, kâfirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir.
Ümit Şimşek : Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürümesini sağlayacak bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp da oradan çıkamayan kimse gibi olur mu? İnkâr edenlere, yapmakta oldukları şey işte böyle hoş görünür.
Yaşar Nuri Öztürk : Bir ölü iken kendisine hayat verdiğimiz, insanlar içinde yürümesi için kendisine bir ışık tuttuğumuz kişinin durumu, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamayan kişininki gibi olur mu? İşte böyle! Küfre sapanlara, yapmakta oldukları süslü-püslü gösterilmiştir.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 31.10.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164165

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
77.457