A'RÂF-168

Anasayfa » A'RÂF Suresi » A'RÂF-168
share on facebook  tweet  share on google  print  

A'RÂF-168

"A'RÂF Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<7/A'RÂF-168>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الأَرْضِ أُمَمًا مِّنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَلِكَ وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Ve katta’nâhum fîl ardı umemâ(umemen), minhumus sâlihûne ve minhum dûne zâlike ve belevnâhum bil hasenâti ves seyyiâti leallehum yerciûn(yerciûne).

Ve yeryüzünde onları ümmetlere (topluluklara) ayırdık. Onlardan bir kısmı salihler ve bir kısmı bunlardan başkalarıdır (salih olmayanlar). Ve onları, hasenat (pozitif derece kazandıran ameller) ve seyyiat (negatif derece kazandıran ameller) ile imtihan ettik ki; böylece (Allah'a) dönsünler diye.  
1. ve katta'nâ-hum : ve onları ayrı ayrı böldük, ayırdık
2. fî el ardı : yeryüzünde
3. umemâ : topluluklar, milletler
4. min hum es sâlihûne : onlardan salihler
5. ve min-hum : ve onlardan
6. dûne : başka
7. zâlike : bunlar
8. ve belev-nâ-hum : biz onları imtihan ettik
9. bi el hasenâti : iyilikle
10. ve es seyyiâti : ve kötülükle
11. lealle-hum : böylece onlar
12. yerciûne : dönerler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Burada, İsrail kavminin parçalanışına ait bir işaret verilmektedir. İsrail kavmi, bütün milletlerin arasına dağılmıştır. Şu anda da aynı dağınıklık yaşanmaktadır. Bir ülkeleri olmasına rağmen dünyadaki ülkelerin çoğunda (Batı ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde, Türkiye'de), İsrail kavmini mutlaka parçalanmış olarak bulacaksınız. Her kavimde, onlardan bir kısmı mutlaka vardır. Onlardan bir kısmı, Allah'ın emirlerini her halükârda yerine getirenlerdir. Ruhlarını, vechlerini, nefslerini Allah'a teslim etmiş olanlar, belki daha ileri gidip irşad makamının da sahibi olan salihlerdir.

Her devirde, bütün milletlerin içinde mutlaka salihler, mutlaka Allah'ın bir resûlü bulunacaktır. Kıyâmete kadar bu böyle devam edecektir. Allahû Tealâ, bir resûl, bir nezir göndermedikçe azap etmez (İsra-15). Ve bütün kavimlere, onlardan birilerini, onların dilleriyle Allah'ın söylediklerini beyan etmeleri için gönderir, beas eder (İbrâhîm-4). İrşada ulaşanlar, irşadla görevlendirilen bihakkın takvanın sahipleri, nefslerini Allah'a teslim edenler de salihlerin içindedir.

Her olay, bir imtihandır. Hayatın her saniyesinde ya derecat kazandırır ya da kaybettirir. Neden her saniye? İnsanlar, ibadet etmedikleri için derecat kazanmadıklarını, kimseye de bir kötülükleri dokunmadığı sürece derecat kaybetmediklerini düşünürler. Oysa ki; zikretmedikleri süreç içerisinde her an, derecat kaybederler. Bu hesaba göre bir insanın mutlaka cehenneme gitmesi lâzımdır. Allahû Tealâ, herkese kazandığı dereceler itibariyle 1'e 10 verir. 24 saatlik bir zaman parçasının 2.5 saatinde zikreden bir insan, geri kalan 21,5 saatte kaybettiği dereceden daha fazlasını kazanır. Tabiatıyla cehenneme gitmesi söz konusu olamaz.

Cehenneme gidecek olanlar ise kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden fazla olanlardır. Allahû Tealâ, böyle bir dizaynda daha öteye geçerek kim on tane ihsanla tâbiiyetini gerçekleştirebilirse; ona 1'e 10 değil, 1'e 100 vermeye başlar. Sonra 1'e 200, 300, 400, 500, 600 ve 700'e kadar yükseltir ni'metlerini. Ve kişinin, cehenneme gitmesini imkânsız kılar. Böyle bir durumda insan, Allahû Tealâ'nın evliyası olmuşsa, ruhunu Allah'a ulaştırmışsa, her kazandığı bir tek derece için Allahû Tealâ'dan 700 derece alıyorsa; o kişinin, cehenneme girebilmesi için hergün kazandığı derecelerin 700 katından fazla derecat kaybetmesi lâzımdır. Çünkü; kaybettiği bir derecat, amel defterine (rakamlı kitaba), üç boyutlu hayat filmine, bir tek derecat olarak yazılır. İki derecat kaybettiği zaman iki derecat yazılır. Kaybedilen derecelerde ölçü, 1'e 1 iken kazanılan derecelerde 1'e 700'dür. Hiç kimse, hergün kazandığı derecelerin 700 katından daha fazla günah işleyemez. Bu, hergün için mümkün değildir. O zaman Allahû Tealâ, insanlara cennetin yolunu garanti ediyor. Allahû Tealâ'nın işte bu seyyiatlerle, hasenatlarla bizleri imtihan etmesinin sonunda burada, Allah'a dönüşümüz söz konusudur (Fecr-28).

Allah'a dönüşümüz, üzerimize 12 defa Allahû Tealâ tarafından farz kılınmıştır. Onlardan bir kısmını da, bu imtihanlara tâbî tutarak, salihlerden kılıyor Allahû Tealâ. Salih olmayanları da imtihanlara tâbî tutuyor ki belki Allah'a dönerler, ruhlarını Allah'a ulaştırmak konusunda bir kararın sahibi olurlar, Allah'a ezelde verdikleri misaki gerçekleştirirler diye.

İşte "yerine getirmek", ruhun Allah'a geri dönmesidir. Allah'ın, "rücu" kelimesinden muradı geriye dönüştür, ait olduğu yere dönüştür. Ruhumuz Allah'tan gelmiştir, bize üfürülmüştür (Secde-9). Allahû Tealâ ve üfürülen o ruh, tekrar Allah'a dönmek mecburiyetindetir. Bizde sadece bir emanettir.

17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).

Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).

Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

 

7/A'RÂF-168

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Ve yeryüzünde onları ümmetlere (topluluklara) ayırdık. Onlardan bir kısmı salihler ve bir kısmı bunlardan başkalarıdır (salih olmayanlar). Ve onları, hasenat (pozitif derece kazandıran ameller) ve seyyiat (negatif derece kazandıran ameller) ile imtihan ettik ki; böylece (Allah'a) dönsünler diye.
Diyanet İşleri : Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı. Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık.
Abdulbaki Gölpınarlı : Onları, yeryüzünde takım-takım topluluklar haline getirdik, dağıttık. İçlerinde iyileri var, onlardan daha aşağı derecede bulunanları var. Belki Tanrıya dönerler, itaate girerler diye de onları iyiliklerle, kötülüklerle sınadık.
Adem Uğur : Onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
Ahmed Hulusi : Onları yeryüzünde topluluklar hâlinde parçaladık. . . Onlardan sâlihler vardır. . . Onlardan bunun mertebe olarak altında olanları da vardır. . . Belki hakikate dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle denedik.
Ahmet Tekin : Yahudileri tutkun, yetişmiş, organize cemaatler halinde yeryüzüne, değişik ülkelere dağıttık. Onlar arasında iyi kimseler de vardı. İçlerinden bazıları daha aşağı durumdaydılar. İsyandan, Hak yoldan sapmaktan, küfürden belki vazgeçerler diye, onları refah, güvenlik ve nimetlerle, sıkıntı, korku ve felâketlerle imtihan ettik.
Ahmet Varol : Onları yeryüzünde değişik toplumlara ayırdık. Onların içinde salih olanlar da vardır aşağı derecelerde olanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.
Ali Bulaç : Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler.
Ali Fikri Yavuz : O Yahudî’leri yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık; içlerinde sâlihleri (iyileri) de vardı, bunlardan aşağı (küfürde) olanlar da. Onları hem nimetle, hem de musibetle imtihan ettik ki, gerçeğe dönsünler.
Bekir Sadak : Biz onlari yeryuzunde iyiler ve asagiliklar olarak boluk boluk ayirdik; iyilige donerler diye onlari guzellikler ve kotuluklerle sinadik.
Celal Yıldırım : Onları yeryüzünde parça parça edip birkaç topluluğa ayırdık: Kimileri iyiler ve düzenli, kimileri de bundan aşağı düzensiz; iyilik ve düzene dönerler diye onları birtakım iyilikler ve kötülüklerle denedik.
Diyanet İşleri (eski) : Biz onları yeryüzünde iyiler ve aşağılıklar olarak bölük bölük ayırdık; iyiliğe dönerler diye onları güzellikler ve kötülüklerle sınadık.
Diyanet Vakfi : Onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
Edip Yüksel : Onları yeryüzünde topluluklara ayırdık. Bir kısmı iyi, diğer bir kısmı ise aşağılık durumdaydı. Dönerler diye onları iyilikler ve kötülüklerle sınadık.
Elmalılı Hamdi Yazır : Ve onları yer yüzünde bir çok ümmetlere parçaladık, içlerinden salihleri de vardı, beri benzerleri de. Ve onları kâh ni'met ve kâh musibet ile imtihan da ettik ki rücu' ederler
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Ve onları yeryüzünde birçok milletlere parçaladık. İçlerinde iyi olanları da vardı, iyinin altında olanları da. Onları bazan nimet, bazan da musibet ile imtihan ettik ki, döneler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık. İçlerinde iyi olanları da vardı, olmayanları da. Onları biz, bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye.
Fizilal-il Kuran : Biz yahudileri yeryüzünde çeşitli gruplara ayırdık. Kimileri iyi kimselerdir, kimileri öyle değildir. Ola ki doğru yola dönerler diye onları iyilikler ile ve kötülükler ile sınavdan geçirdik.
Gültekin Onan : Onları yeryüzünde ümmetlere ayırdık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınadık ki dönsünler.
Hasan Basri Çantay : Onları — kimi salâh erbabı, kimi bu (salandan) aşağı ümmetler olmak üzere — perişan bir suretde yer yüzüne dağıtdık. Onları hem iyi, hem fena hallerle imtihaana çekdik ki (gözlerini açıb iyiliğe) dönsünler.
Hayrat Neşriyat : Onları (o yahudileri) ise yeryüzünde parça parça topluluklar hâlinde böldük. Onlardan bir kısmı sâlih kimselerdir, bir kısmı da bundan aşağıdır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihân ettik; tâ ki (kötülüklerden) dönsünler.
İbni Kesir : Biz; onları, yeryüzünde cemaatlere ayırdık. İçlerinden kimisi salihlerdi, kimisi de onlardan aşağıdırlar. Belki dönerler diye onları güzellikler ve kötülüklerle denedik.
Muhammed Esed : Ve onları (ayrı topluluklar halinde yeryüzüne dağıttık; onlardan bazıları dürüst ve erdemli kimselerdi; bazılarıysa böyle değildi: bu sonrakileri hem bağış ve bolluk ile hem de darlık ve sıkıntı ile sınadık, ki belki doğru yola dönerler.
Ömer Nasuhi Bilmen : Ve onları yeryüzünde parça parça ümmetler kıldık. Onlardan sâlih kimseler vardır. Ve onlardan onun dûnunda kimseler de vardır. Ve onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, tâ ki (fenalıklarından) dönüversinler.
Ömer Öngüt : Biz (yahudileri) yeryüzünde birçok topluluklara ayırdık. İçlerinden bazıları iyi kimselerdir. (İslâm'ı kabul edenlerdir). Bundan aşağı olanlar da vardır. Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
Şaban Piriş : Onları yeryüzünde topluluklara böldük. Salih olanları da vardır; olmayanları da! Onları belki dönerler diye iyilik ve kötülükle deneriz.
Suat Yıldırım : Onları parça parça topluluklar halinde dünyanın her yerine dağıttık. Aralarında iyi kimseler de vardı, iyi olmayanlar da. Kötülüklerden dönüş yaparlar diye onları gâh nimetler, gâh musîbetlerle imtihan ettik.
Süleyman Ateş : Onları yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onlardan kimi iyi kişilerdi, kimi de alçak! Belki dönerler diye onları iyiliklerle de, kötülüklerle de sınadık.
Tefhim-ul Kuran : Onları yer yüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Umulur ki dönerler diye, onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.
Ümit Şimşek : Onları bölük bölük yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi ve hayırlı olanlar da vardır, olmayanlar da. İsyanlarından dönsünler diye, Biz onları iyilikle de, kötülükle de sınadık.
Yaşar Nuri Öztürk : Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler vardı ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları güzelliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 1.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205206

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
92.650