A'RÂF-157

Anasayfa » A'RÂF Suresi » A'RÂF-157
share on facebook  tweet  share on google  print  

A'RÂF-157

"A'RÂF Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<7/A'RÂF-157>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu, ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir. 
1. ellezîne : o kimseler ki onlar
2. yettebiûne : uyarlar, tâbî olurlar
3. er resûle : resûle, elçiye
4. en nebiyye el ummiyye ellezî : okuma yazma bilmeyen peygamber ki o
5. yecidûne-hu : onu bulurlar
6. mektûben : yazılı olarak
7. indehum : yanlarında
8. fî et tevrâti : Tevrat'ta
9. ve el incîli : ve İncil
10. ye'muru-hum : onlara emreder
11. bi el ma'rûfi : irfanla
12. ve yenhâ-hum : ve onlara yasaklar, onları nehyeder
13. an el munkeri : kötülükten, münkerden
14. ve yuhıllu : ve helâl kılar
15. lehum et tayyibâti : onlara, temiz ve güzel olan
16. ve yuharrimu : ve haram kılar
17. aleyhim el habâise : onlara, habis olan şeyleri (kötü ve pis olan şeyler)
18. ve yedau : ve kaldırır
19. an-hum : onlardan
20. ısra-hum : onların ağırlığını, zorluklarını, yüklerini
21. ve el aglâle elletî : ve zincirin halkaları ki o
22. kânet : oldu, olmuş olan (olan)
23. aleyhim : onların üzerinde
24. fe ellezîne : böylece o kimseler ki
25. âmenû bi-hî : ona inandılar
26. ve azzerû-hu : ona destek oldular
27. ve nasarû-hu : ona yardım ettiler
28. ve ittebeû en nûre ellezî : o nura tâbî oldular ki o
29. unzile : gönderdi, indirdi
30. mea-hu : onunla birlikte
31. ulâike : işte onlar
32. hum el muflihûne : onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ümmî, Nebî, Resûl olmak bütün peygamberler içinde sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e ait üç özelliktir. Hem Ümmî; okuma, yazma bilmeyen, hem Resûl; Allah'ın Resûl'ü, hem de Nebî (Peygamber)'dir. Bir Peygamber Resûl ve Ümmî, Peygamber Resûl... Tek bir Ümmî, Peygamber, Resûl vardır, nebîler arasında. O, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'dir.

“O, Allah'ın Resûl'üdür. İçinizden hiçbir erkeğin babası değildir ve Nebîlerin Sonuncusu'dur.” diyor, Allahû Tealâ (Ahzâb-40).

“Habibim! Sana tâbî olmak, Allah'a tâbî olmaktır. Onlar, sana biat ettikleri zaman, onların ellerinin üzerinde Allah'ın eli vardı.” (Fetih-10) diyorsa, tâbiiyet (biat) müessesesi bir defa daha burada açıklanmaktadır.

Sahâbe bihakkın takvanın sahibi, sahâbe Hakk'ul yakînin sahibidir. Hepsi Allah'ı görmüşler, Allahû Tealâ tarafından: “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşada muhatap olmuşlardır. Âyet-i kerime, bütün sahâbenin felâha erdiğini ve en üst boyutuna ulaştığını, kesin bir şekilde açıklamaktadır. Bu âyet, bu açıdan çok önemlidir. Sahâbe, salâh makamının (28. basamağın) 5. mertebesine ulaşmıştır (Tevbe-100).

Böyle bir dizaynda sahâbe için Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Benim sahâbem yıldızlar gibidir. Kim onlara tâbî olursa mutlaka hidayete erer.” demiştir.

İşte tâbî olmuşlar, hidayete ermişler ve sabikun da olmuşlardır. Yani tâbiin, sabikun olmuştur.

Âyet, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in görevlerinden bahsetmektedir. Birtakım temiz şeyleri, insanlar kendilerine haram kılmışlardı. Allahû Tealâ burada: “Onların haram zannettikleri birtakım temiz şeyleri, onlara helâl kılar.” diyor. Develerin kesilmemesi, yenilmemesi, birtakım hayvanlar için bu tarzda konulan bir tahdit, sahâbe cahiliyet dönemindeyken geçerliydi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) gelince bunların hepsini ortadan kaldırdı. Helâl ve tayyib olan şeyleri, sahâbenin yemesinin uygun olduğunu, haram olmadığını onlara birer birer anlattı.

Sonra da Kur'ân-ı Kerim'in emrettiği şekilde kanı akmayan hayvanın etini, domuz etini haram etti. Allah için, üzerine Allah'ın adı anılarak (euzû besmeleyle) kesilmeyen ve ölü bir hayvanın etinin yenmeyeceğini ifade etti. Onlara pis (murdar) olan şeylerin yenmemesi, temiz olan şeylere daha evvel konulan yasakların geçersiz olduğunu, açıkladı.

Zincirin halkalarının kaldırılması muhtevası iki ayrı anlamı ifade eder. Birincisi; ruhun, vücuda kendisini bağlayan bağlantı sisteminden kurtularak, Allah'a doğru yola çıkması, zincirin halkalarının kırılması istikametinde kullanılabilir.

Allahû Tealâ diyordu ki: "Biz, emaneti göklere, dağlara ve yere teklif ettik, onlar emaneti kabul etmediler. Sonra emaneti insana teklif ettik, insan kabul etti. Çünkü insan zalim ve cahildir." Burada nefsle, fizik vücudun beraberliğini görmekteyiz. Çünkü cahiliyet ve zulüm, nefsin iki ayrı afetidir. Nefs ve fizik vücut beraberliğine, Allahû Tealâ ruhu teklif ediyor ve ruh üflüyor.

Böylece ruh, insana bağlı bir hüviyet taşır. Ruh, bir insanın vücudundan günde yüzlerce defa çıkar, tekrar vücuda girer. Hiçbir günah işlerken fizik vücudun içinde mevcut olmaz. Dışarı çıkar ve dışarıdan olayı gözler. Arkasından da nefse, o günahın, işlenen hatanın miktarı kadar bir azap tattırır. Bu, vicdan azabı denilen bir manevî azaptır. Ruh tarafından nefse tatbik edilir.

Öyleyse vücuttan çıkan, etrafta dolaşan, tekrar vücuda giren, istediği zaman çıkan, istediği zaman giren bu ruh, Allah'a geri dönemez. Dönebilmesi için, zincir sayılabilecek olan birinci muhtevada, 7 tane gök katının kapısının, fizik vücutta bir rehine olan nefs tarafından açılması lâzımdır. Nefsin, tezkiye olması yoluyla, ilk %7 nur birikiminde nefs, uzaktan kontrol (remote kontrol) sistemiyle yedinci gök kapısının anahtarını açmaya ehil olur. İkinci defa %7 nur birikimini sağladığı zaman, 2. gök katının kapısını açma yetkisi gene fizik vücudun içinde bir rehine olan nefse aittir. Yani ruhun Allah'a ulaşması, 7. kata çıkana kadar 7 tane zincir halkasının mutlaka açılmasını gerektirir. Asıl zincir, 7. katın kapısındadır.

6. katta bir nurlanma hücresi vardır. Burada Allah'ın boyasına boyanılır. 1,5 metre genişliğinde bir buz kalıbı şeklindeki nurdan, devamlı beyaz, açık yeşil renkte bir ışık sızar. Işık, salonu tamamen aydınlatır dışarıya da vurur. Bu ışık, altıncı kata kadar ulaşan ruhların hem yüzlerini, hem ellerini çatlatır. Çatlaklar tedavi edilir. Sonra da altıncı kata kadar çıkan ruhlar, tekrar 5. ve 4. katta bekleyen kardeşlerini alıp, zemin kata inerler. Ve bir sonraki gün, tekrar 6. kata kadar çıkmak üzere vazifelidirler. Bir gün o ruhlardan birinin derisi çatlamaz. İşte o ruh, fetih için ehildir. Ve fetih olayı tahakkuk eder. Atlas elbiselerini gene atlas elbiselerle değiştirirler. Bu sefer, (Kafkas dansları yapanların kıyafetine benzeyen) bir fetih elbisesi giydirilir. Kişinin eline bir kılıç verilir. Ve o fetih kılıcını yukarıya doğru kaldırarak, 6. kattaki hücrenin kubbesinden yukarıya doğru yükselir.

Ulaştığı yer, fetih kapısıdır. Bu, altın bir kapıdır. Kapının "kapı" hüviyetindeki kesimi, zemin kattaki ana dergâhın altın kapısıyla tam bir benzerlik içindedir. İkisi de yaklaşık 4 metre yüksekliğinde, ikisi de tek kanatlıdır. İkisinin de üzerinde kapı kolu yoktur. İkisinin de üzeri, aynı büyüklükte baklava dilimleriyle dizayn edilmiştir. Birbirine eşit iki tane kapı... Birincisi (zemin kattaki, ana dergâhtaki kapı), Sıratı Mustakîm'e giriş kapısıdır. Başka bir ifadeyle Sıratı Mustakîm'in, Tarîki Mustakîm kesimine giriş kapısıdır. (Tarîki Mustakîm, zemin kattan başlayan, yedinci kata kadar ulaşan, 7 tane katı birbirine birleştiren bir yoldur.) Birinci altın kapı zemin kattaki, Tarîki Mustakîm'e giriş kapısı, ikincisi, Tarîki Mustakîm'den çıkış, 7. gök katına giriş (fetih) kapısıdır.

Fetih kapısının başka bir özelliği konumuzla çok yakından alâkalıdır. Bu kapının altında 7 tane beyaz mermerden basamak vardır. Üstte yaklaşık 2 metre genişliğinde bir sahanlık bulunur. Sahanlığın iki tarafında; bu sahanlığı da katederek, 7 tane basamak boyunca aşağı kadar inen, iki tane trabzan bulunur. Bu iki trabzanı 5. basamakta bir altın zincir birbirine bağlar. Bu zincir yaklaşık 30 cm. büyüklüğünde, kol kalınlığında 7 tane bakladan oluşur.

Fetih kapısına ulaşan velî namzedi (henüz velî olamamış olan bu kişi), elindeki kılıçla bir defa o altın zincire vurur. Bilek kalınlığındaki altın zincir, ikiye ayrılır. Aynı anda altın kapı, otomatik olarak açılır. Ve kişinin ruhu, 7. gök katının giriş kapısından (fetih kapısı), içeri girer. İşte bu, 7 kat üzerimizdeki zincirdir. Bu zincirin halkalarının reel olarak kılıç darbesiyle ikiye ayrılması söz konusudur. Buradan kader hücrelerine çıkar. Ruh, adım adım geçer hepsini. Kader hücrelerinden sonra diğer 6 âlemi geçerek, Sidret-ül Münteha'ya, sonra da Allah'a ulaşır. Allah'ın Zat'ında ifna olur.

Ruh, Allahû Tealâ'ya 7 kat üzerinde olan altın zinciri kırarak ulaşmıştır. Ruhun oraya ulaşması; fizik vücutta bir rehine olan nefsin, her katın kapısını açmasıyla mümkün olmuştur. Aslında her kilitli olan kapı da bir engeldir. O da her katta bulunan bir zincirin halkası olarak düşünülebilir. Allah'ın Zat'ına ulaşana kadar kişi, 7 tane engel aşmış olur. Çünkü; kibirlilere ve Allah'ın âyetleriyle alay edenlere gök kapıları açılmaz (A'râf-40). Açılmayan her gök kapısı, bir zinciri ifade eder. O zincirin açılması, her kapı için geçerlidir. Bu da üzerimizdeki ayrı bir zincirdir. Ama âyette tam olarak ifade edilen; eğer sahâbe Peygamber Efendimiz'e tâbî olmasaydı, ruhlarının hiçbir zaman vücutlarından ayrılmayacağı ve başlarının üzerine hiçbir zaman Devrin İmamı olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in Ruhu'nun gelmeyeceğidir.

Öyleyse tam 7 kat üzerimizde, hepimiz için Allah'ın bir zinciri vardır. Herkes için zincir yeniden bağlanır. Bu, 7. gök katının fetih kapısını kapatan gerçek bir zincirdir. Bu zincir kırılmadan, ikiye bölünmeden, engel olması ortadan kalkmadan ruh, Allah'a ulaşamaz. Fetih kılıcıyla bir defa daha kesilen zincir, engel olmaktan ve kapının önünde bekçilik etmekten kalkar.

Ağırlıkların kaldırılması, günahların sevaba çevrilmesi olayıdır (Furkân-70).

Seyyiatler ağırlıktır. Bu ağırlıklar eğer sevaplarımızdan fazlaysa, bizi cehenneme götürür. Allahû Tealâ ağırlıkları yok eder, sevaba çevirir, bizi cennete girebilecek bir hüviyete koyar. Sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî oldukları için tâbî oldukları an Allah, onların günahlarını sevaba çevirmiştir. Hem fizik vücudu, hem de ruhu oradadır. Arşı tutan meleklerle birlikte kiramen kâtibin melekleri de oradadır. Kiramen kâtibin melekleri şahittir.

Öyleyse sahâbenin hepsi salâha ermişlerdir.

33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).

Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).

Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

7/A'RÂF-40: İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne).

Muhakkak ki âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara kibirlenenler; onlara gök kapıları açılmaz (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştıramazlar). Deve (veya urgan) iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Mücrimleri (suçluları) işte böyle cezalandırırız.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).

 

7/A'RÂF-157

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.
Diyanet İşleri : Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Abdulbaki Gölpınarlı : Onlar, öyle kişilerdir ki ellerindeki Tevrat'ta ve İncil'de de yazılmış olarak bulacakları şeriât sâhibi Ümmî Peygambere uyarlar ve o, onlara iyiliği emreder, kötülükten nehy eder onları ve temiz şeyleri onlara helâl etmededir, pis ve kötü şeyleri harâm etmede. Sırtlarındaki ağır yükleri indirmededir, bağlandıkları zincirleri kırmada. Artık ona inananlar, onu ululayanlar, ona yardım edenler ve ona indirilen ışığa uyanlardır kurtulanlar, muratlarına erenler.
Adem Uğur : Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
Ahmed Hulusi : Onlar ki ellerindeki Tevrat ve İncil'de belirtilmiş O Rasûl'e, Ümmî (asıl fıtratı bozulmamış - yaratıldığı saflık üzere) Nebi'ye tâbi olurlar. . . Onlara, Allâh'a göre olumlu olanları emreder ve olumsuz fiilleri yasaklar; onlara temiz şeyleri helal kılar; pis, çirkin şeyleri haram eder; onlardan sırtlarındaki ağır yükü (benliklerinin getirilerini) kaldırır ve üzerlerindeki zincirleri (yüzlerini Allâh'a döndürmelerini engelleyen tüm bağlarını) çözer. . . İşte O'na iman eden, O'na saygı gösteren (destekleyen), O'na yardım eden ve O'nunla birlikte inzâl olunan Nur'a (Kur'ân) tâbi olanlar var ya, işte onlardır kurtuluşa erenlerin ta kendileri!
Ahmet Tekin : Önlerindeki yazılı ve şifahî bilgileri, sünneti içeren Tevrat ve İncil’de adının yazılı olduğunu gördükleri Ümmî Rasule, Mekkeli, aslı nesli belli, öğrenim görmeyen, idraklerin ötesini kavrayabilen bütün insanlığın peygamberine, onun sünnetine tâbi olanlara O, iyiliği, meşrû olanı emreder, Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerini, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü, planları, programları, âdaleti uygulayarak, kamu düzenini sağlar. Şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri, bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yasaklayarak, önleyici tedbirler alarak kamu güvenliğini temin eder, temiz, iyi ve sağlıklı şeyleri onlara helâl kılar; murdar, pis ve sağlıksız şeyleri de onlara haram kılar; omuzlarındaki ağır sorumlulukları, riayeti güç sınırlamaları, altından kalkılmaz katı hükümleri kaldırır, onları müsamahalı bir düzene kavuşturur. Onları baskılardan kurtarır, hürriyetlerine kavuşturur. İşte o peygambere iman edip, ona saygı gösterenler, onu destekleyenler, ona yardım edenler, onunla birlikte, indirilen nura, Kur’ân’a tâbi olanlar, işte onlar kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa erenlerdir.
Ahmet Varol : Onlar, kendi yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları okuma yazma bilmeyen, kendilerine iyiliği emredip kötülükten sakındıran, temiz şeyleri onlara helal kılıp pis şeyleri haram eden, ağır yüklerini ve daha önce üzerlerinde bulunan bağları indiren o nebi peygambere iman ederler. Ona iman eden, saygı gösteren, yardımda bulunan ve onunla indirilmiş olan nura uyan kimseler işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Ali Bulaç : Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Ali Fikri Yavuz : Onlar ki, yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de ismini yazılı buldukları ümmi Peygamber o Rasûle tâbi olurlar; o (Rasûl) kendilerine iyiliği emrediyor, onları fenalıktan alıkoyuyor; onlara (nefislerine) haram ettikleri temiz şeyleri halâl kılıyor, murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor, onların ağır yüklerini, üzerlerindeki bağları indiriyor. Ve onlar ki, ona (Rasûle) iman ederler, kendisine tâzim ederler, ona yardım ederler ve kendisine indirilen (Kur’an’a) tâbi olurlar, işte bunlar kurtulanlardır.
Bekir Sadak : (156-15) 7 «Bu dunyada ve ahirette bizim icin guzel olani yaz; biz Sana yoneldik» dedi. Allah : «Azabima diledigim kimseyi ugratirim, rahmetim herseyi kaplamistir; bunu Allah'a karsi gelmekten sakinanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanip, yanlarindaki Tevrat ve Incil'de yazili bulduklari, okuyup yazmasi olmayan peygambere uyanlara yazacagiz. O peygamber, onlara, uygun olani emreder ve fenaliktan meneder, temiz seyleri helal, murdar seyleri haram kilar, onlarin agir yuklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir. Bu peygambere inanan, hurmet eden, yardim eden, onunla gonderilen nura uyanlar yok mu? Iste onlar saadete erenlerdir» dedi. *
Celal Yıldırım : Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları Ümmî Peygamber'e uyarlar. O Ümmî Peygamber ki, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men'eder; iyi ve temiz olan yararlı şeyleri onlara helâl kılar; kötü ve murdar şeyleri onlara haram kılar; onların ağır yükünü ve üzerlerinde bulunagelen bağları, zincirleri indirir. Artık onlar ki Peygamber'e (gönülden) inandılar, saygı gösterip O'nu aziz tuttular ve O'na yardımda bulundular ve O'nunla beraber indirilen nura uydular, işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler onlardır.
Diyanet İşleri (eski) : (156-157) 'Bu dünyada ve ahirette bizim için güzel olanı yaz; biz Sana yöneldik' dedi. Allah: 'Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim herşeyi kaplamıştır; bunu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanıp, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları, okuyup yazması olmayan peygambere uyanlara yazacağız. O peygamber, onlara, uygun olanı emreder ve fenalıktan meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir. Bu peygambere inanan, hürmet eden, yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar saadete erenlerdir' dedi.
Diyanet Vakfi : Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
Edip Yüksel : Nitekim onlar (vakti gelince) yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiyi, o ümmi (Tevrat ve İncil okumamış) peygamberi izlerler. (O peygamber) onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılar; üzerlerindeki ağırlıkları ve onlara vurulan prangaları kaldırıp atar. Ona inananlar, ona saygı duyanlar, ona yardım edenler, kendisiyle birlikte indirilen ışığı izleyenler başarıya ulaşanlardır.
Elmalılı Hamdi Yazır : Onlar ki yanlarında Tevrat ve İncilde yazılı bulacakları o Resule o, ümmî Peygambere ittiba' ederler o onlara ma'ruf ile emreder ve onları münkerden nehyeyler, ve temiz hoş şeyleri kendileri için halâl, murdar şeyleri üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir atar, o vakıt ona iyman eden, ona kuvvetle ta'zım eyliyen, ona yardımcı olan ve onun nübüvvetiyle beraber indirilen nuru ta'kib eyliyen kimseler, işte o murada iren müflihîn onlar
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı bulacakları elçiye, o okuyup yazma bilmeyen peygambere uyarlar. O, onlara iyilik emreder ve onları kötülükten alıkoyar, temiz, hoş şeyleri kendileri için helal, murdar şeyleri üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yüklerini, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indirir atar. İşte o zaman ona iman eden, ona tam saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler; işte o asıl maksada ulaşan kurtulmuşlar, onlardır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır.
Fizilal-il Kuran : “Onlar ki yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı gördükleri, okuma yazması olmayan peygambere tabi olurlar, o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten nehyeder, tertemiz ve iyi olan şeyleri helal, kötü ve zararlı şeyleri haram eder, onların sırtlarındaki ağır yükü kaldırır, onların zincirlerini kırar; o peygambere inanıp ona saygı gösteren, yardım eden, onunla birlikte gönderilen ışığa uyanlar yok mu, murada erenler işte onlardır” buyurdu.
Gültekin Onan : Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi nebi olan elçiye uyarlar; o onlara marufu buyuruyor, münkeri yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Hasan Basri Çantay : (Onlar) nezdlerindeki Tevrat ve İncîlde (ismini ve sıfatını) yazılı bulacakları ümmî nebiy olan o resule tâbi' olanlardır. O, kendi terine iyiliği emrediyor, onları kötülükden nehyediyor, onlara (nefislerine haram kıldıkları) temiz şeyleri halâl, (halâl kıldıkları) murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor. Onların ağır yüklerini, sırtlarında olan zincirleri indiriyor o. İşte ona îman edenler, onu ta'zîm edenler, ona yardım edenler ve onunla (onun nübüvvetiyle) birlikde indirilen nura tâbi' olanlar! Onlar selâmete erenlerin ta kendileridir.
Hayrat Neşriyat : (Onlar, Mûsâ ve Îsâ’ya îmân edip tâbi' oldukları gibi) yanlarındaki Tevrât ve İncîl’de kendisini (ismini ve sıfatlarını) yazılı buldukları o resûle, o ümmî peygambere(Muhammed’e de) tâbi' olanlardır. (O peygamber) onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten yasaklar; hem onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri ise üzerlerine haram kılar; hem onların ağırlıklarını (ağır mükellefiyetlerini) ve üzerlerinde olan zincirleri (tatbîkı zor hükümleri) indirir. Artık ona îmân eden, ona hürmet eden, ona yardım eden ve onunla berâber indirilen nûra(Kur’ân’a) tâbi' olanlar var ya, işte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir!
İbni Kesir : Onlar ki; yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları; okuma, yazma bilmeyen ve nebi olan Rasule tabi olurlar. O, kendilerine ma'rufu emreder, münkerden nehyeder. Temiz şeyleri helal kılar, murdar şeyleri de haram eder. Onların ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir. İşte ona iman edenler, onu ta'zim edenler, ona yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nura tabi olanlar, işte onlar; felaha erenlerin kendileridir.
Muhammed Esed : onlar ki, ellerindeki Tevratta ve (daha sonra da) İncilde tanımlanmış bulacakları Elçinin, okuması yazması olmayan Habercinin izinden gidecekler; (ve o Elçi ki) onlara yapılması doğru olanı buyurup yapılması yanlış olanı yasaklayacak; yine onlara temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri haram kılacak; onların sırtlarına vurulmuş yükü indirip boyunlarına geçirilmiş zincirleri çözecek. Ve sonuç olarak, ona inanan, onu yüce tutup destekleyen ve yücelerden bahşedilen ışığın ardına onunla birlikte düşenler; işte böyleleri, nihai kurtuluşa, esenliğe erişen kimseler olacak".
Ömer Nasuhi Bilmen : O kimseler ki, Resûle, Nebiyy-i Ümmî olana tâbi olurlar. O nebi ki, O'nu yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılmış bulurlar. Onlara mâruf ile emreder ve onları münkerden nehy eyler ve onlara temiz olan şeyleri helâl kılar, onların üzerine habis şeyleri de haram kılar. Ve onlardan ağır yüklerini ve üzerlerinde bulunan bağları kaldırır, artık o kimseler ki O'na imân ederler ve O'na tazîmde ve yardımda bulunurlar ve onunla beraber indirilmiş olan Nûr'a tâbi oluverirler, işte felâh bulanlar onlardan ibarettir.
Ömer Öngüt : Onlar ki yanlarında bulunan Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o Elçi'ye, o ümmî Peygamber'e uyarlar. O Peygamber kendilerine iyiliği emreder, kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helâl, çirkin şeyleri de haram kılar. Onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zinciri kaldırıp atar. İşte o Peygamber'e inanan, saygı gösterip aziz tutan, ona yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar kurtuluşa ve saâdete erenlerdir.
Şaban Piriş : Ümmi Peygambere, elçiye tabi olan kimseler, yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de, onun, “kendilerine iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri kendilerine helal; pis şeyleri onlara haram kılar, onlardan boyunlarını büken ağır yükü kaldırır” yazdığını görürler. Ona iman edenler, onu destekleyip, yardım eden ve onunla gönderilen aydınlatıcıya uyanlar, işte onlar, kurtuluşa erecek olanlar onlardır.
Suat Yıldırım : Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıfları yazılı o ümmî Peygambere tâbi olurlar. O Peygamber ki kendilerine meşrû şeyleri emreder, kötülükleri yasaklar, kendilerine güzel ve hoş şeyleri mübah, murdar şeyleri ise haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. Ona iman eden, onu destekleyen, ona yardımcı olan ve onunla beraber indirilen nûra tâbi olanlar var ya, işte felaha erenler onlardır.
Süleyman Ateş : Onlar ki yanlarındaki Tevrât ve İncil'de yazılı buldukları o Elçi'ye, o ümmi Peygamber'e uyarlar. O (Peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri harâm kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O'na inanan, destekleyerek O'na saygı gösteren, O'na yardım eden ve O'nunla beraber indirilen nura uyanlar, işte felâha erenler onlardır.
Tefhim-ul Kuran : Onlar, Ümmi peygamber (Rasûl) e uyanlardır. Yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılıdır ki O (peygamber) onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, saygı gösterip düşmanlarına karşı yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Ümit Şimşek : Onlar, ellerindeki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî nebî olan Peygambere uyanlardır. Peygamber ise onlara iyiliği emreder, onları kötülükten sakındırır, temiz şeyleri onlara helâl eder, pis şeyleri haram kılar, daha önce üzerlerinde bulunan ağır yükleri ve bağları kaldırır. Ona iman eden, onu destekleyen, ona yardım eden ve onunla indirilmiş olan nura uyan kimseler, kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir.
Yaşar Nuri Öztürk : Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları ümmi peygambere uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar. Güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, onunla indirilen ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 1.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205206

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
94.091