A'RÂF-153

Anasayfa » A'RÂF Suresi » A'RÂF-153
share on facebook  tweet  share on google  print  

A'RÂF-153

"A'RÂF Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<7/A'RÂF-153>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَالَّذِينَ عَمِلُواْ السَّيِّئَاتِ ثُمَّ تَابُواْ مِن بَعْدِهَا وَآمَنُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ

Vellezîne amilûs seyyiâti summe tâbû min ba’dihâ ve âmenû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve seyyiat (derecat kaybettiren ameller) işleyenler, sonra da ondan (o seyyiatten) sonra (mürşid önünde) tövbe ettiler ve âmenû oldular (ise) muhakkak ki; senin Rabbin, ondan (âmenû olduktan) sonra elbette Gafur (günahları sevaba çeviren)dur ve Rahîm (rahmet gönderen)dir.  
1. ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
2. amilû es seyyiâti : seyyiat yaptılar, derecat kaybettiren ameller yaptılar
3. summe : sonra
4. tâbû : tövbe ettiler
5. min ba'di-hâ : ondan sonra
6. ve âmenû : ve âmenû oldular
7. inne : muhakkak
8. rabbe-ke : senin Rabbin
9. min ba'di-hâ : ondan sonra
10. le gafûrun : elbette mağfiret edendir
11. rahîmun : rahmet gönderendir

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ, bir defa daha âmenû olmaktan, bir defa daha mağfiretten bahsetmektedir. İnsanlar, doğuşlarından itibaren (âmenû olduktan sonra bile) daimî zikre kadar seyyiat işlemeye devam edeceklerdir. Kim, mürşidin önünde yapılan tövbeden sonra âmenû olursa; Allah, onlara mağfiret eder. Yani onların günahlarını sevaba çevirir.

Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren Allahû Tealâ, rahmetiyle tecelliye başlar, rahmet göndermeye başlar. Allah'ın ilk etapta gönderdiği bu başlangıç rahmeti, kişinin üzerinde 7 fonksiyon eda eder. Maksadı, göğüsten kalbe nur yolunu açmaktır. Açana kadar 7 tane işlem yapar. Bu, rahmetin 1. fonksiyonudur. Bu rahmet, kalbin içinde etkili olamaz, nurun oluşmasına henüz sebebiyet veremez. Kişinin sıfır mertebesindeki iç dünyasına ulaşamaz. Çünkü hem göğüsten kalbe yol açılmamıştır, hem de kalp mühürlüdür. Sadece şartları hazırlar. Gözlerdeki hicab-ı mesture, kulaklardaki vakra, kalpteki ekinnetin alınıp, yerine ihbat konulmasını sağlar. Allah, kalbe ulaşır. Kalbin içindeki nur kapısını Kendisine çevirir. Göğüsten kalbe nur yolunu açar. 7. işleme kadar nefsin kalbine, Allah'ın nurları giremez.

Bu noktadan itibaren kişi, zikir yaptığında Allahû Tealâ, gene salâvâtla rahmet, salâvâtla fazl gönderir. Göğse kadar gelen salâvâtla fazl partikülleri, artık yol açıldığı için göğüsten kalbe ulaşır. Ne var ki; kalp, mühürlüdür. Bu mühürlü kalbe ulaşan salâvâtla fazl partikülleri, kalbe giremez. Ancak rahmet partiküllerinin, mühürlü bir kalbe sızabilme özelliği vardır. Böylece rahmet, başka bir açıdan daha fonksiyonel olmuş ve kalbin içine sızmayı başarmıştır. Küfür kelimesi sadece afetleri kendisine çeken bir çekim gücü ifade eder. Kalpte îmân kelimesi bulunmamasına ve küfür kelimesinin itici gücüne rağmen; rahmet partikülleri artık o kişinin kalbinde %2 nur birikimi oluşmasını sağlayarak, kişiyi huşû sahibi yapmıştır (Hadîd-16). Bu, rahmetin 2. fonksiyonudur.

Allahû Tealâ, kişiye mürşidini gösterir. Ve kişi, 12 tane ihsanla mürşide ulaşır. Kişi mürşidine tabiyetini gerçekleştirdiğinde ise Allahu Teala bu sefer kişinin üzerine Rahîm esması ile tecelliye başlar (Yusuf-53). O kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu gelir. Kalp için 1. işlemi yapar ve kalbin mührünü açar. Küfür kelimesini dışarı alır ve kalp için 2. işlem tamamlanır. Îmân kelimesini kalbin içine yazar (Mucâdele-22). Kişi mü'min olur. Artık kalpte, fazılların kalıcı olmasını temin edecek olan özel bir hüviyet oluşmuştur. Bu noktadan itibaren salâvâtla rahmet, salâvâtla fazl kalbe girer. Kalbe giren salâvât-rahmet ve salâvât-fazl partikülleri, mührün üzerine baskı yaparak onu zülmanî kapıya kadar indirirler. Kalbin Rabbanî kapısı artık açıktır. Kalbin içine rahmet, fazl ve salâvât partikülleri hücum ederler. Ve karanlıklara hiçbir yer bırakmazlar. Bütün kalbi nurla doldururlar, işgal ederler. Kalpteki afetler sıfırlanmıştır. Bu süreç içinde bu sebeple kişi, bir suç işleme durumuna hiçbir zaman girmez.

Kalpte nefs tezkiyesini ve tasfiyesini sağlayacak olan kalıcı faktörün adı, fazldır.

Tövbe gerçekleştiği zaman kişinin nefsinin kalbi, tezkiye olmaya başlar. Burada Allah'ın katından gelen fazıllar, "îmân" kelimesinin kalpteki çekim gücüne tâbî olarak, "îmân" kelimesinin etrafında toplanmaya başlar. Nefsin kalbini tezkiye, tasfiye edecek ve tamamen dolduracak olan nurların, nefsin kalbine girip, yerleşmeye başladığı nokta burasıdır. Bu noktadan itibaren bu işlemin adı amilüssalihattır. (Amilüsseyyiatin tamamen aksi, amilüssalihat.) Bu fonksiyonla Allahû Tealâ, nefs tezkiyesini gerçekleştirir. Salâvât rahmet ve fazılları getirir. Bu ikili sebebiyle, nefsin kalbinde fazılların birikimi başlar.

Seyyiat, nefsin kalbine hep afetleri dolduran yanlış davranışlardır. Salihat da nefsin kalbine Allah'ın nurlarını dolduran, rahmetin gerçek fonksiyonunu eda edeceği, noktaya kişiyi ulaştıran bir güzellikler demetidir.

Kişi amilüssalihat yapmaya başlamıştır. Ve burada artık o kişinin kalbi, devamlı olarak daha güzele, daha güzele, daha güzele ulaşacaktır. Bu âyet-i kerime ile Furkân-70Nisâ-64 ve nefs tezkiyesiyle ilgili bütün âyetler arasında günahların sevaba çevrilmesi ve nefs tezkiyesi açısından, direkt illiyet rabıtası vardır.

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen şeyle (Allah'ın nurları ile), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).

Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).

Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl'ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.

 

7/A'RÂF-153

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Ve seyyiat (derecat kaybettiren ameller) işleyenler, sonra da ondan (o seyyiatten) sonra (mürşid önünde) tövbe ettiler ve âmenû oldular (ise) muhakkak ki; senin Rabbin, ondan (âmenû olduktan) sonra elbette Gafur (günahları sevaba çeviren)dur ve Rahîm (rahmet gönderen)dir.
Diyanet İşleri : Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman(larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Abdulbaki Gölpınarlı : Kötü işler yaptıktan sonra tövbe edip inananlara gelince: Şüphe yok ki Rabbin, tövbeden sonra suçları mutlaka örter, rahîmdir.
Adem Uğur : Kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip de iman edenlere gelince, şüphesiz ki o tevbe ve imandan sonra, Rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir.
Ahmed Hulusi : Ancak öyleleri (de var) ki, kötülükler yaptıktan sonra, ardından pişman olup tövbe ederek, iman ettiler. . . Muhakkak ki Rabbin ondan sonra elbette Ğafûr'dur, Rahıym'dir.
Ahmet Tekin : Kötülükler yapanlar, günahlar işleyenler, arkasından günah işlemekten vazgeçerek tevbe edip Allah’a itaate yönelerek iman edenler bilsinler ki, Rabbin bundan sonra elbette kullarını koruma kalkanına alır, çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir.
Ahmet Varol : Kötülükler yapıp da sonra hemen ardından tevbe ve iman edenlere gelince; muhakkak ki Allah bundan sonra çok bağışlayıcı çok rahmet edicidir.
Ali Bulaç : Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
Ali Fikri Yavuz : O kötü amelleri işleyip de sonra arasından tevbekâr olarak iman edenlere gelince; doğrusu tevbe ve imanlarından sonra, Rabbin muhakkak onları bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
Bekir Sadak : Kotuluk isleyip ardindan tevbe edenler ve inananlar bilsinler ki Rabbin, bu hareketlerinin ardindan onlari suphesiz bagislar ve merhamet eder.
Celal Yıldırım : Kötülükleri işledikten sonra tevbe edip dosdoğru imân edenlere gelince; Şüphesiz ki Rabbin tevbelerinden sonra çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Diyanet İşleri (eski) : Kötülük işleyip ardından tevbe edenler ve inananlar bilsinler ki Rabbin, bu hareketlerinin ardından onları şüphesiz bağışlar ve merhamet eder.
Diyanet Vakfi : Kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip de iman edenlere gelince, şüphesiz ki o tevbe ve imandan sonra, Rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir.
Edip Yüksel : Kötülük işledikten sonra tevbe edip inananlar için Rabbin elbette ondan sonra Bağışlayandır, Rahimdir.
Elmalılı Hamdi Yazır : O, kötü amelleri işleyib de sonra arkasından tevbekâr olub iyman edenler ise şüphe yok ki rabbın ondan sonra elbette gafurdur rahîmdir
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : O kötü amelleri işleyip de sonra arkasından tevbekar olup iman edenler için hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de af ve merhamet edicidir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : O kötü amelleri işleyip de sonra arkasından tevbe ve iman edenler için hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir.
Fizilal-il Kuran : Çeşitli kötülükler işledikten sonra, arkasından tevbe edip, iman edenlere gelince, kuşku yok ki, Rabbi o aşamadan sonra bağışlayıcı ve merhametlidir.
Gültekin Onan : Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve inananlar; hiç kuşkusuz rabbin bunları (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
Hasan Basri Çantay : Kötülükler işleyib de sonra ardından tevbe ve bununla beraber îman edenler (e gelince): Şübhesiz ki Rabbin bunun ardından (o tevbe ve îmanlarından sonra) elbette (kendilerini) yarlığayıcıdır, hakkıyle esirgeyicidir.
Hayrat Neşriyat : Kötülükleri yapıp da sonra ardından tevbe edip îmân edenler ise, muhakkak ki Rabbin bunun (bu tevbenin) ardından, elbette Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
İbni Kesir : Kötülükleri işleyip sonra ardından tevbe ve iman edenlere gelince şüphesiz ki Rabbın; bundan sonra elbette Gafur'dur, Rahim'dir.
Muhammed Esed : Ancak, kötü işler yapan ve sonra pişmanlık duyup (hakka) inananlara gelince doğrusu, böyle bir tevbeden sonra şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!
Ömer Nasuhi Bilmen : Ve o kimseler ki, kötülükleri işlemişler, sonra onun arkasından tövbekar olmuş ve imân etmişlerdir. Şüphe yok ki, ondan sonra Rabbin elbette (onları) yarlığayıcıdır, hakkıyla esirgeyicidir.
Ömer Öngüt : Kötülükleri işleyip ardından tevbe eden ve iman edenler bilsinler ki; Rabbin bu hareketlerinden sonra onları şüphesiz ki bağışlar ve merhamet eder.
Şaban Piriş : Kötülük işleyenleri, sonra ardından tevbe edip iman edenleri, şüphesiz Rabbin ondan sonra da bağışlayan ve merhamet edendir.
Suat Yıldırım : Günahları işledikten sonra, arkasından tövbe edip iman edenler için ise Rabbin elbette gafur ve rahîmdir (affı ve merhameti boldur).
Süleyman Ateş : Ama kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip inananlar(a karşı), muhakkak ki Rabbin, o(tevbe ve imâ)ndan sonra, elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
Tefhim-ul Kuran : Kötülük işleyip de bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
Ümit Şimşek : Kötülük işledikten sonra tevbe ederek imana gelenler için ise, tevbelerinden sonra Rabbin çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
Yaşar Nuri Öztürk : Günahlar işlendikten sonra tövbe ile iman edenlere gelince, o tövbe imandan sonra Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 1.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205206

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
94.490