A'RÂF-133

Anasayfa » A'RÂF Suresi » A'RÂF-133
share on facebook  tweet  share on google  print  

A'RÂF-133

"A'RÂF Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<7/A'RÂF-133>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُّفَصَّلاَتٍ فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ

Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).

Bundan sonra, onların üzerine ayrı ayrı (zaman zaman) mucizeler, tufan, çekirge (afeti), bit (afeti), kurbağa (afeti) ve kan gönderdik. Buna rağmen kibirlendiler ve mücrim (günahkâr ve suçlu) bir kavim oldular.  
1. fe : o zaman, bunun üzerine (bundan sonra)
2. erselnâ : biz gönderdik
3. aleyhim et tûfâne : üzerlerine tufan (yok eden, telef eden yağmur ve sel)
4. ve el cerâde : ve çekirgeler (çekirge afeti)
5. ve el kummele : ve bitler (elbise yiyen ve vücudun kanını emen bir çeşit bit)
6. ve ed dafâdia : ve kurbağalar
7. ve ed deme : ve kan
8. âyâtin : âyetler, mucizeler
9. mufassalâtin : ayrı ayrı
10. fe istekberû : gene de, buna rağmen kibirlendiler
11. ve kânû : ve oldular
12. kavmen : bir kavim
13. mucrimîne : suçlu, günahkâr olan kimseler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allah bütün insanların mutlu olmasını ister. Resûl göndermesi bu sebepledir. Çünkü; resûl onlara mutluluğun yolunu gösterir. Allah'ın yolunda olup, Allah'ın yoluna ulaştıracak olan kişidir. Tâbiiyetle beraber insanların kalplerine îmân yazılarak, mü'min olurlar. Ve ondan sonra nefs tezkiyesine başladıkları için dünya saadetini de, adım adım artarak, yaşamaya başlarlar. Allah'ın muradı, insanlara hem dünya, hem de cennet saadetini yaşatmaktır. Allahû Tealâ, hepsini çok sever, hepsini en iyiye ulaştırmak ister. İnsanlar, kendi kendilerine Allahû Tealâ'nın doğrularını bulamayacakları, Allah'ın sözlerini duyamayacakları için Allahû Tealâ Resûlleriyle tebligatını yaptırır. İblis ise Allah ne söylerse onun tam tersini insanlara aşılayarak ve onları kandırarak, onların Allah'a isyan etmelerine sebebiyet verir.

Allahû Tealâ'nın insanlara ulaştırmak istediği mutluluk zorla gerçekleştirilemez. Talebe bağlıdır. İnsanoğlu böyle bir mutluluğu talep etmezse onu yaşayamaz. Bir insan, Allah'a ulaşmayı dilerse, cennet saadetini mutlaka elde eder. Ama dilemez. Her devirde Allah'ın resûlleri insanlara şunları anlatmışlardır:

Allah'a ulaşmayı dilemekle, mutlaka Allah'ın cennetine girilir.

Resûle tâbî olmakla dalâletten kurtulunur ve cennetin 2. katı elde edilir.

Ruh Allah'a ulaşınca cennetin 3. katı ve dünya saadetinin yarısı kazanılır. Nefs tezkiyesi yoluyla, nefsin yarısındaki afetler yok olur. Yerlerini ruhun hasletlerine paralel olan faziletlere terkederler. Böylece nefsle ruh arasındaki kavga, yarı yarıya azalır. Dünyada da zamanınızın yarısında mutluluk yaşanır.

Fizik vücut Allah'a teslim olunca, dünya saadeti %90'ı bulur. 4. kat cennet elde edilir.

Nefs tasfiyesinde, bütün afetler yok olur. Böylece nefsle ruh arasında tam bir armoni olur. Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen hüviyeti beraberce yürütürler. Artık aralarında hiçbir anlaşmazlığın bulunmadığı bir sulh ve sukûn ortamı oluştururlar.

İrşada ulaşıp 6. kat cennetin sahibi olurlar.

İradenin Allah'a tesliminde 7. kat cennetin sahibi olunur. Dünya saadetinin de bütününe sahip olunur.

Şeytan her seferinde insanları kandırma konusundaki korkunç zekâsını kullanır. İnsanların kendi içlerindeki sesi taklit ederek, onlara onların düşüncesi gibi gösterir. Zehrini insanların içine akıtır. Ve her devirde insanları resûllere isyan ettirmiştir. Sonuç; Allah'ın emirlerine isyan eden bir topluluk ve arkasından gelen cezadır. Allah ister ki; bütün insanlar tâbiiyetle mutlu olsunlar. Çünkü nefs tezkiyesi ve tasfiyesinin başka bir şekilde oluşması mümkün değildir.

Başlangıçta, tezkiye olmadan evvel bir insanın nefsinin kalbinde %100 afetler vardır. Bu afetler, ruhun hasletlerinin tamamen negatifleridir, kişinin mutluluğuna kesin şekilde engel olurlar. Ruhtaki "itaat" hasletinin karşıtı "isyan", "sevgi" hasletinin karşıtı, "nefret" afetidir. Ruhun 19 hasletine karşılık, nefste 19 afet vardır. Bu sebeple nefsle ruh arasında devamlı bir anlaşmazlık sürüp gider. Kişi, iç dünyasındaki çatışma sebebiyle her zaman mutsuzdur. Devamlı huzursuzluğu yaşar. Dış dünyasında başkalarıyla devamlı çatışma halindedir gene huzursuzluğu yaşar. Sıkıntılıdır. Allah ile olan ilişkilerinde de huzursuzdur, sıkıntılıdır, emirleri yerine getirmemektedir, yasakları da işlemektedir. Herbirinin arkasından hem iç dünyasında, hem dış dünyasında kişinin işlediği hatalar, hem de Allah ile olan ilişkileri sebebiyle kişi, devamlı bir huzursuzluk içinde yaşar. İnsanoğlunun bütün bunlardan kurtulması, nefsteki afetleri yok edip, ruhun hasletlerini faziletler adıyla nefsin kalbine yerleştirmesiyle mümkündür. Bu ise Allah'ın temel emridir.

Bütün resûller, bütün insanları bu hedefe ulaştırmak için Allah tarafından vazifelendirilmişlerdir. Eğer insanlar tâbî olsalar sonsuz mutluluğun içinde olacaklardır. Çünkü daimî zikre ulaştıkları zaman nefslerinin kalbinde hiçbir afet kalmaz. Ve böylece nefsleri %100 uyum içerisinde bir sulh ve sukûn dünyasının sahibi kılar o kişiyi.

İç âlemlerinde mutlu olacaklardır; kesintisiz bir mutluluk, sulh ve sukûn hali.

Dış âlemlerinde, başka insanlarla ilişkilerinde, mutlu olacaklardır; kesintisiz bir mutluluk, sulh ve sukûn hali.

Allah ile olan ilişkilerinde kesintisiz bir mutluluğun sahibi olacaklardır. Bütün emirleri yerine getirdikleri, yasak hiçbir fiili işlemedikleri için.

Eğer insanlar, Allah'ın emirlerini dinleseler hem 7. kat cennete, hem de dünya saadetinin %100' üne sahip olacaklardır. Her saniyeleri mutlulukla geçecektir. Ve Allah bunları ister.

Bütün kutsal kitaplar, insanlara bir saadet davetiyesi olarak indirilmiştir.

Bir saadet reçetesi olarak indirilmiştir.

Bir saadet garantisi olarak indirilmiştir.

Allah, Hz. Musa zamanında da onun kavminin mutlu olmasını istiyordu. Hz. Musa'ya verdiği görev de o insanları, mutluluğa ulaştırmaktı. Tâbî olsalardı hepsi mutluluğa ulaşacaklardı ama tâbî olmadılar. Bu yüzden bütün hayatlarını mutsuz birer fert olarak geçirdiler. Bir sürü de felâkete uğradılar.

7/A'RÂF-133

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Bundan sonra, onların üzerine ayrı ayrı (zaman zaman) mucizeler, tufan, çekirge (afeti), bit (afeti), kurbağa (afeti) ve kan gönderdik. Buna rağmen kibirlendiler ve mücrim (günahkâr ve suçlu) bir kavim oldular.
Diyanet İşleri : Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
Abdulbaki Gölpınarlı : Bunun üzerine, ayrı-ayrı mucize olmak üzere onlara tufan, çekirge, haşerât, kurbağa ve kan gönderdik, fakat ululanıp inanmaya tenezzül etmediler ve zâten de suçlu bir topluluktu onlar.
Adem Uğur : Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.
Ahmed Hulusi : Biz de onların üzerine tafsilâtlı işaretler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan yağdırdık! (Yine de) büyüklendiler ve suçlu bir topluluk oldular.
Ahmet Tekin : Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri, mûcizeleri olmak üzere, başlarına tûfanlar, çekirgeler, haşereler, kurbağalar ve kan âfetleri musallat ettik. Yine de büyüklük taslamayı, serkeşliği, zorbalığı, diktatörlüğü terketmediler. İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen, güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu ve günahkâr bir kavim olmaya devam ettiler.
Ahmet Varol : Biz ayrı ayrı alametler olarak üzerlerine tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Ama onlar yine büyüklük tasladılar ve suçlular toplumu oldular.
Ali Bulaç : Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
Ali Fikri Yavuz : Biz de, kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere, başlarına (sel felâketi) tufan, (ekinlerine) çekirge, haşerat, (evlerine) kurbağa ve (sularına) kan gönderdik. Yine de inad ettiler, kibirlendiler. Onlar öyle mücrimler gürûhu idiler.
Bekir Sadak : Bunun uzerine su baskinini, cekirgeyi, haserati, kurbagalari ve kani birbirinden ayri mucizeler olarak onlara musallat kildik; yine de buyukluk taslayip suclu bir millet oldular.
Celal Yıldırım : O nedenle (kudretimizin yüceliğinin) ayrı ayrı belgeleri olmak üzere başlarına tufan (sel baskını) çekirge, haşere, kurbağa ve kan gönderdik ; buna rağmen gurur ve kibir gösterdiler. Zaten onlar suçlu günahkâr bir kavim idiler.
Diyanet İşleri (eski) : Bunun üzerine su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı birbirinden ayrı mucizeler olarak onlara musallat kıldık; yine de büyüklük taslayıp suçlu bir millet oldular.
Diyanet Vakfi : Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.
Edip Yüksel : Üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gibi ayrı ayrı işaretler gönderdik. Buna rağmen büyüklük taslamaya devam ettiler ve suçlu bir topluluk oldular.
Elmalılı Hamdi Yazır : Biz de kudretimizin ayrı ayrı âyetleri olmak üzere başlarına tufan gönderdik, çekirge gönderdik, haşerat gönderdik, kurbağalar gönderdik, kan gönderdik yine inad ettiler ve çok mücrim bir kavm oldular
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Biz de kudretimizin ayrı ayrı mucizeleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine inat ettiler ve çok suçlu bir toplum oldular.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim (suçlu) bir kavim oldular.
Fizilal-il Kuran : Biz de onlara, ayrı ayrı birer mucize olarak su baskını, çekirge sürüsü, zararlı böcek salgını, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de burun kıvırarak günahkâr bir toplum oldular.
Gültekin Onan : Bunun üzerine, ayrı ayrı ayetler olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
Hasan Basri Çantay : Bunun üzerine biz de, ayrı ayrı alâmetler olmak üzere, başlarına tuufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. (Böyle iken) yine (îman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar öyle günahkârlar güruhu idiler.
Hayrat Neşriyat : Artık (biz de) onların üzerine ayrı ayrı mu'cizeler olarak; tûfan, çekirge, haşerât, kurbağalar ve (sularına) kan gönderdik, buna rağmen büyüklük tasladılar ve bir günahkârlar topluluğu oldular.
İbni Kesir : Bunun üzerine, biz de birbirinden ayrı mucizeler olarak başlarına tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük taslayıp suçlular güruhu oldular.
Muhammed Esed : Bunun üzerine, Biz de onlara selleri, çekirge (baskınlarını), haşereleri, kurbağaları ve kan(a dönüşen suyu) musallat ettik; (hepsi de) apaçık ayetler/alametlerdi (onlar için): ama burunlarını dikip kurumlandılar; çünkü günaha gömülüp gitmiş bir topluluktu onlar.
Ömer Nasuhi Bilmen : Artık biz onların üzerine ayrı ayrı harikalar olmak üzere tufanı, çekirgeleri, böcekleri, kurbağaları, kanı gönderdik. Yine böbürlendiler ve günahkârlar olan bir kavim oldular.
Ömer Öngüt : Bunun üzerine biz de birbirinden ayrı mucizeler olarak başlarına sel baskını, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de kibirlerine yediremediler. Onlar öyle günahkârlar gürûhu idiler.
Şaban Piriş : Bu yüzden onlara, tufanı, çekirgeyi, küçük keneyi, kurbağaları ve kanı apaçık işaretler olarak musallat ettik. Buna rağmen büyüklendiler. Onlar zaten suçlu bir toplum idi.
Suat Yıldırım : Biz de kudretimizin ayrı ayrı delilleri olarak onların üzerine tufan gönderdik, çekirgeler gönderdik, haşerat gönderdik, kurbağalar gönderdik, kan gönderdik. Yine de inad edip büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular.
Süleyman Ateş : Biz de onların üzerine ayrı ayrı mu'cizeler olarak tûfân, çekirge, kımıl (haşerât), kurbağalar ve kan gönderdik; ama yine büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular.
Tefhim-ul Kuran : Bunun üzerine biz de, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular.
Ümit Şimşek : Biz de onlara ayrı ayrı mucizeler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gönderdik. Yine de onlar iman etmeyi kibirlerine yediremediler ve bir mücrimler güruhu olup çıktılar.
Yaşar Nuri Öztürk : Biz de onlar üzerine, açık mucizeler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oluverdiler.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 1.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205206

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
94.491