TEVBE-87

Anasayfa » TEVBE Suresi » TEVBE-87
share on facebook  tweet  share on google  print  

TEVBE-87

"TEVBE Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<9/TEVBE-87>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

رَضُواْ بِأَن يَكُونُواْ مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لاَ يَفْقَهُونَ

Radû bi en yekûnû meal havâlifi ve tubia alâ kulûbihim fe hum lâ yefkahûn(yefkahûne).

Geri kalanlarla beraber olmaya razı oldular. Ve onların kalplerinin üzeri tabedildi (mühürlendi). Artık onlar fıkıh edemezler.  
1. radû : razı oldular
2. bi en yekûnû : ile olmaya
3. mea : beraber
4. el havâlifi : (savaşa katılmayıp) geri kalanlar
5. ve tubia : ve tabedildi, mühürlendi
6. alâ kulûbi-him : onların kalplerinin üzeri
7. fe hum : böylece onlar
8. lâ yefkahûne : fıkıh edemezler, idrak edemezler, anlayamazlar

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Burada iki kavram var:

      1- Kalbi tabetmek

    2- Fıkıh etmek

Allahû Tealâ, fıkıh edemeyen bir insanın tarifini A'raf Suresinin 179. âyet-i kerimesinde veriyor ve şöyle buyuruyor:

7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).

Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

Başlangıçta bütün insanların gözlerinde hicab-ı mesture vardır. Bu sebeple, onlar bakarlar ama göremezler. Kulaklarında vakra vardır. Bu sebeple onların kulakları duyar ama irşada müteallik hususları işitemezler, mânâya varamazlar. Onların kalplerinde ekinnet vardır; bu sebeple idrak edemezler, fıkıh edemezler. Allahû Tealâ, onları "ölü" kabul eder. Onların kalpleri mühürlüdür ve içinde küfür kelimesi vardır. Allahû Tealâ onlara "kâfirler", "dalâlette olanlar", "kalpleri mühürlü olanlar", "fasıklar" demektedir.

Fıskın, dalâletin ve küfrün çözüldüğü nokta, yeniden veya ilk defa tâbiiyettir.

Tâbî olmadan evvel herkes fısktadır. Kişi eğer Allah'a ulaşmayı dilemişse, kalbindeki mührü Allah açar ve küfür kelimesini alır. Böylece Allah onları, mü'min yapar. Bu, aynı anda onların fısktan, dalâletten ve küfürden kurtulmalarıdır. Kişi, Allah'a ulaşmayı dileyerek birinci hidayeti yaşamıştır. Allah'a ruhu ulaşacaktır. Ulaştıktan sonra tekrar fıska düşerse, Allahû Tealâ o kişinin bütün sistemlerini tekrar başlangıç noktasına ulaştırır. Kişi, Allah'ın yoluna girmeden evvelki durumuna tekrar geri döner. Allah kalbindeki "îmân" kelimesini alır, tekrar "küfür" kelimesini yazar. Ruhu vücuduna tekrar geri gönderilir. Allah'ın verdiği 12 ihsan ve 7 ni'met geri alınır. Bu kişinin kalbi tabedilmemiştir ama Allahû Tealâ yeniden mühürlemiştir. Bunun mânâsı, kalbin yeni bir hamle için açık olmasıdır.

Ve kişi yeniden tâbî olduğu zaman yaşarsa Allahû Tealâ mutlaka onu bir defa daha kesin olarak hidayete erdirir.

Ruhu Allah'a tekrar ulaşır. Bu dizayndan sonra, iblis o kişiyle tekrar çok yakından meşgul olmaya başlar. Onu fıska düşürmek için elinden gelen herşeyi yapar. Büyük ölçüde başarılıdır da. Kişi, Allahû Tealâ'ya ikinci defa ulaştıktan sonra tekrar şüpheye düşerse Allah'a tevekkül edemeyerek, zikir, namaz ibadetlerinden vazgeçerse, onları unutursa veya çok büyük bir itaatsizlikle resûle itaat etmezse fıska düşmüştür. Bu, üçüncü ve son fısktır. Bu, Allah'ın affetmeyeceği bir dizaynı oluşturur. Ve kalp tabedilir. Kalbin tabedilmesi, son imkânın artık alınmasıdır. Allahû Tealâ, bu noktada onun kalbini tabeder. Yani bir daha açılmayacak şekilde kilitler.

Bu insanların bir kısmı iki defa değil bir defa hidayete ermişler, bir kısmı için Allahû Tealâ özel bir işlev yapmıştır. Hiç hidayete ermedikleri gibi, Allah'a ve Resûl'e açık ve kesin bir itaatsizlik ve isyan sebebiyle Allahû Tealâ kalplerini tabetmiştir. Bu, özel bir durumdur. Bu münafıklardan bir kısmı ikinci, bir kısmı ise üçüncü defa fıska düşenler, bir kısmı zaten fıskta olanlardır. Üçünün müşterek bir vasfı vardır. Allahû Tealâ, kalplerini tabetmiştir, artık kurtuluş ümitleri yoktur.

Allahû Tealâ: “Sen onlar için 70 defa af dilesen, Biz o dileği kabul etmeyiz, onları affetmeyiz.” diyor. Tabbın hüviyeti burada kesinlik kazanıyor. Artık değişmesi mümkün olmayan bir kalp yapısı oluşmuştur. İçinde küfür kelimesi vardır, kişi dalâlette, fıskta, küfürdedir. Ve kalbi tabedildiği cihetle, bu kalbin Allahû Tealâ tarafından yeniden açılması, kalpteki "küfür" kelimesinin alınması, kalbin içine "îmân" kelimesinin yazılması, bundan sonra mümkün değildir.

Fıskta 3 kavram vardır:

      1- Başlangıçta herkes fısktadır.

      2- Aynı zamanda dalâlettedir.

    3- Aynı zamanda küfürdedir.

Üç kavramın müşterek iki özelliği, kalbin, içinde küfür yazılı ve mühürlü olmasıdır:

2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir (birdir), mü'min olmazlar.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).

Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem'î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.

45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

Allahû Tealâ bir kalp durumu sergiliyor. (A'raf Suresi 179. âyet-i kerime): “Fıkıh edemezler, işitemezler ve göremezler.” Kâfir hüviyetinde olan, 10 âyet-i kerimeye göre dalâlette ve fıskta olan bu insanlar için müşterek özellik, Allah'a ulaşmayı dilememektir. Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insan ebediyyen fısktadır. Tâbî olsa da hiçbir zaman hidayete adım atması mümkün değildir.

Tevbe Suresinde çok büyük bir önemle münafıkların üzerine eğilinmiş, vasıflar son derece açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Bir kısmı tâbiiyetini sadece görüntü olarak yapmış, Allah'a ulaşmayı dilememiş, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e de aslında tâbî olmamış, tâbî olur görünmüştür. Bir kısmı tâbî olmuş; ama Tebük Seferi'ne iştirak etmemişler ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Allah'ın aleyhine çok şeyler söylemişlerdir. (Tabii, Allahû Tealâ hepsinden haberdardır.) Ve sahâbenin içinde, düşmanlara karşı birlik olma yerine, bir 5. kol gibi münafıklar, düşmanlarla birlik olarak çalışmışlardır. Bu da tabedilmenin temelinde yatan gerçektir. Bütün görüntü şartlarıyla Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in önünde tövbe etmişler, ama gerçek bir tövbe olmadığı için kalpleri aynı vaziyette kalmıştır.

Böyle bir dizaynda Allah'ın yaptığı şey, onların kalplerini tabetmek olmuştur. Bir daha hidayete dönmemek üzere (onlar için artık kurtuluşu olmayan bir sonuç). Allahû Tealâ, bütün savaşlarda münafıklar için böyle bir yol takip ediyor. İsterse o kişinin kalbi başlangıçtan itibaren zaten mühürlü olsun, Allahû Tealâ o kalbi tabediyor. Allahû Tealâ, mührün üzerine öyle bir işlem yapıyor ki artık o mühür açılmaz hale geliyor. Allahû Tealâ'nın, açılmaz halde mühürlemesi tabetmektir. Bu seviyede kim için onun kalbini açılmamak üzere mühürlediyse onun da mânâsı aslında tabedilmektir. Ve böylece onlar fıkıh edemez hüviyete yeniden dönüyorlar.

Tevbe Suresinin 87. âyet-i kerimesi, kalbin tabedilmesi istikametinde önemli âyetlerden birisidir.

 

9/TEVBE-87

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Geri kalanlarla beraber olmaya razı oldular. Ve onların kalplerinin üzeri tabedildi (mühürlendi). Artık onlar fıkıh edemezler.
Diyanet İşleri : Onlar geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular ve kalpleri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar.
Abdulbaki Gölpınarlı : Onlar, oturup kalanlarla berâber olmaya râzı olmuşlardır ve kalplerine mühür vurulmuştur onların, muhakkak ki onlar anlamazlar.
Adem Uğur : Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, onların kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar.
Ahmed Hulusi : Savaşa katılmayıp geride kalan kadınlar, çocuklar, âcizler ile beraber olmaya razı oldular. . . Kalplerine mühür vuruldu (anlayışları kilitlendi)! Artık onlar anlayamazlar!
Ahmet Tekin : Savaşa giden orduya katılmayan, dışlanmış aşağılık bozguncularla birlikte kalmaya râzı oldular. Kalpleri, kafaları anlayışsız hale getirildi. Onların anlayacak kabiliyetleri kalmadı, düşünemez oldular.
Ahmet Varol : Geride kalanlarla birlikte olmaya razı oldular ve kalplerine mühür vuruldu. Onlar artık anlamazlar.
Ali Bulaç : (Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalbleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp anlamazlar.
Ali Fikri Yavuz : Kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Onların kalbleri üzerine nifak damgası vuruldu. Artık onlar, cihaddaki saadeti ve geri kalmaktaki şekaveti anlayamazlar.
Bekir Sadak : Geri kalan kadinlarla beraber bulunmaya razi oldular. Kalbleri kapanmistir, bu yuzden anlamazlar.
Celal Yıldırım : Geriye kalan kadınlarla beraber olmaya istekli çıktılar; kalblerine mühür vuruldu, artık onlar (gerçeği) anlayamazlar.
Diyanet İşleri (eski) : Geri kalan kadınlarla beraber bulunmaya razı oldular. Kalbleri kapanmıştır, bu yüzden anlamazlar.
Diyanet Vakfi : Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, onların kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar.
Edip Yüksel : Geride kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Sonunda kalpleri mühürlendi. Bundan ötürü anlayamazlar.
Elmalılı Hamdi Yazır : Kadınlarla beraber olmaya razı oldular, kalplerinin üzeri tab edildi, artık onlar gayeyi fehmetmezler
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Kadınlarla beraber olmaya razı oldular, kalplerine mühür vuruldu. Artık onlar gerçeği kavrayamazlar.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalblerine mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar.
Fizilal-il Kuran : Onlar evlerinde oturan güçsüzlerle birlikte kalmaya razı oldular, kalplerine mühür vuruldu; artık onlar anlayamazlar.
Gültekin Onan : (Savaştan) Geri kalanlarla birtikte olmayı seçtiler. Onların kalpleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayamazlar (la yefkahum).
Hasan Basri Çantay : Onlar oturanlarla beraber olmalarını hoş gördüler. Kalblerine mühür vurulmuş onların. Bundan dolayı onlar (cihâdda olan hikmeti, gaayeyi, Resule muvaafakatdaki seâdeti, ondan geri kalmanın şekâavetini) iyice anlamazlar.
Hayrat Neşriyat : Geride kalan (kadın)larla berâber olmaya râzı oldular ve (isyanlarındaki ısrarları yüzünden) kalbleri mühürlendi; artık onlar (hakkı) anlamazlar!
İbni Kesir : Geri kalanlarla birlikte oturmaya razı oldular. Kalblerine mühür vurulmuştur onların. Bu yüzden onlar iyice anlamazlar.
Muhammed Esed : Geride kalanlarla birlikte olmayı yeğlediler ve bu yüzden de onların kalpleri mühürlendi; öyle ki, artık hakkı kavrayamazlar.
Ömer Nasuhi Bilmen : Onlar, geriye kalanlar ile beraber olmaya razı oldular ve onların kalpleri üzerine mühür vurulmuştur. Artık onlar güzelce anlayamazlar.
Ömer Öngüt : Geride kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Çünkü onların kalplerine mühür vuruldu, artık onlar anlamazlar.
Şaban Piriş : Geri kalan aciz kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Kalpleri kapanmıştır. Bu yüzden anlamazlar.
Suat Yıldırım : Savaştan geri kalan kadınlarla birlikte oturmaya razı oldular. Kalplerine mühür vuruldu, artık onlar (cihattaki hikmeti, Resullullaha itaat etmedeki mutluluğu) anlayamazlar.
Süleyman Ateş : Geride kalan kadınlarla beraber olmağa râzı oldular, kalbleri mühürlendi, artık onlar anlamazlar.
Tefhim-ul Kuran : (Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalbleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp anlamazlar.
Ümit Şimşek : Onlar geride kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Onun için kalpleri mühürlendi; artık birşey anlamazlar.
Yaşar Nuri Öztürk : Geride kalan kadınlarla beraber olmayı yeğlediler. Kalpleri üzerine mühür basılmıştır. Artık anlayıp kavrayamazlar.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 4.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128129

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
58.645