Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Ramazan ve Oruç Hakkında Kur’ân Ayetleri
Okyay Derneği » Ramazan ve Oruç Hakkında Kur’ân Ayetleri ---

Ramazan ve Oruç Hakkında

Kur’ân Ayetleri

Ramazan ve Oruç hakkında kaynağı bilinmeyen çeşitli rivayetler var. Kur’âna ve sünnete uygun olmayan bu kurallar yüzünden insanlarımız sıkıntıya düşüyor. Allah bizi çok ama çok seviyor. Onun emirlerinin tamamı bizim kurtuluşumuz, dünyada huzur ve mutluluğu yaşamamız içindir. Hz. Peygamberimizin, “Sevdirin, Nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” Hadisine rağmen ibadetler hakkında zorlaştırıcı kurallar ileri sürülüyor. İslami emirler sulandırılıyor. Onun için, bu gün, ramazan ve Oruç hakkındaki kur’ân ayetlerini inceleyelim. Ramazan ve oruç hakkında Allah’ın emirlerini ana kaynağından öğrenmek iştiyakımızı artıracak. Onun kullarını ne kadar çok sevdiğini gösterecek. Ona karşı hayranlığımız artacaktır. İlk ayetimizi görelim.

2/BAKARA-183: Yâ eyyuhellezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn.

“Ey âmenû olanlar! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.”

Görüldüğü gibi Oruç, eski ümmetlere de farz kılınmış. Ayetin devamında oruç’un takva sahibi olmak için önemli bir etken olduğunu anlıyoruz. Takva sahibi olmak İslam’da çok önemlidir. Kaf-31. Ayette, ”Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.” Buyrulmaktadır. Bu konuda kur’ânı kerimde yüzden fazla ayet var. Bu ayetlerden ahirette cenneti kazanmanın ön şartının takva sahibi olmak olduğunu anlaşılıyor. Takva sahibi olmak için de, Allah’a yönelmek ve dünya hayatında ona teslim olmayı dilemek gerekiyor. Oruç tutmak da ona yönelmenin işaretini taşıyor. İkinci ayetimiz.

2/BAKARA-184: Eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn (ta’lemûne).

“(Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Fakat sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı), diğer (başka) günlerden (oruç tutarak) tamamlanır. (İhtiyarlıktan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalıktan dolayı) ona (oruç tutmaya) güç yetiremeyenlerin, bir yoksulu (sabah, akşam) doyuracak (kadar) bir fidye vermesi (gerekir).Artık kim isteyerek (gönülden) bir hayır yaparsa (orucunu veya fidyeyi artırırsa),işte o, kendisi için bir hayırdır. Oruç tutmak sizi için daha hayırlıdır, keşke bilseydiniz.”

Bu ayette, mazeretleri sebebi ile oruç tutamayan Müslümanların ne yapacakları açıklanıyor. Meşru mazeretleri yüzünden tutamayanlar diğer günlerde kaza yapabiliyor. Hastalık ve ihtiyarlık sebebi ile güç yetiremeyenler, her oruç için bir fitre miktarı sadaka vermeleri halinde farziyetten kurtuluyor. Fakat orucu bizzat zamanında eda etmenin daha hayırlı olduğuna vurgu yapılıyor. Bu kişiler zamanında bizzat eda edenlerin kazandıkları rahmetten mahrum kalıyorlar. Bu sebeple “Bilirseniz oruç tutmak daha hayırlıdır.” Buyurulmaktadır.

Bu açık kurala rağmen mazeretsiz oruç tutmayanların “Aralıksız (61) gün oruç tutmaları” gerektiği gibi bir rivayet çok var. Ayette böyle bir kural yok. Kur’ânda olmayan bu rivayetlerin hedefi İslamı zorlaştırmak. Orucun kaza edilmesini imkânsız hale getirmektir. Tüm sorunlarımızın cevabını bulduğumuz kutsal kitabımızda görüldüğü gibi böyle bir şey yoktur. Mazeretleri sebebi ile oruç tutamayanların bunu nasıl telafi edebilecekleri çok açık bir şekilde anlatılıyor. Bu şekilde oruç sorumluluğundan kurtulmak mümkündür. Bunun ötesi fitnedir.

2/BAKARA-185: Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn  (teşkurûne).

“Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah'a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur'ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayet erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah'ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.”

Yukarıdaki mübarek ayette de ramazan ayının kıymetine işaret ediliyor. Kur’ânın bu ayda indirildiği açıklanarak kıymetinin hikmeti veriliyor. Bu arada Kutsal kitabımızın özellikleri sıralanıyor. Hakkı batıldan ayıran. Doğru ve yanlışı, delilleri ile ayıran, insanları hidayete erdirici olduğu açıklanıyor. Böyle bir muhtevaya sahip olan kutsal kitabımız, bu ayda indirilmiş. Bu hikmet sebebi ile ramazana kavuşanların oruç tutmaları emrediliyor. Ayetin devamında oruç tutamayanların nasıl sorumluluktan kurtulacakları bir daha açıklanıyor. Yüce rabbimizin zorluk dilemediği, sorumluluktan kurtulmayı kolaylaştırdığına vurgu yapılıyor. Bu kolaylıklar sebebi ile onun bizi ne kadar çok sevdiğinin idrak edip, şükretmemize sebep olmasının ümit edildiği açıklanıyor. Bu kolaylıkları bize ikram eden, yüce rabbimize sonsuz sayıda hamd ve şükrederiz.

Ayette geçen hidayete ermek kavramı çok önemlidir. Bu kavram günümüzde gereği gibi bilinmiyor. İbadetlerin yerine getirmesi, hidayete ermek olarak vasıflandırılıyor. Hâlbuki Bakara-120 ve A.İmran-73. Ayet gibi pek çok ayette “Hidayetin Allah’a ulaşmak.” Olduğu, Yunus-7-8. Ayetlerde de bunun dünya hayatında yaşanmasının gerektiği anlatılıyor. Hidayete Ermek, Dünya hayatında ruhsal olarak Allaha ulaşıp, ona teslim olmak. Çağımızda, İslam’ın terk edilen (omurgası) temelidir.

Bu husus bilinmediği zaman, insanların hidayete ermeleri mümkün olmuyor. İblis, hidayeti Allahtan korkmak kavramı ile değiştirdiği için, insanlar cehenneme mahkûm olmuş. Anadolu da kabirleri olan evliyaları halkımız erenler olarak bilir. Erenler denilmesinin sebebi, dünya hayatında ruhlarını Allah’a ulaştırmaları yüzündendir. Hz. Peygamberimiz ve sahabe gibi, Osmanlı döneminde de İslam gereği gibi yaşanmış. Saadet asrı meydana getirilmiştir. Bu konuyu kısaca açıkladıktan sonra, konunun ayrıntısını başka bir yazımıza bırakıp, ramazan ve oruç hakkındaki ayetleri incelemeye devam edelim.

2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn (yerşudûne).

“Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).”

Yukarıdaki ayette verilen mesaja lütfen dikkat edelim. Yüce rabbimiz kendisine dua edenlerin çağrılarına icabet edeceğini açıklıyor. Fakat bir şartı var. Onlar da benim davetime (Çağrıma) icabet etsinler diyor. Başka bir ifade ile dualarımızın kabul edilmesinin, Allah’ın davetine icabet etmemize bağlı olduğunu anlıyoruz. Allah bizi kendisine davet ediyor. Kullarını hidayete (Dünya hayatında ruhen kendisine ulaşmaları) çağırıyor. Bu davet Yunus-25. Ayette açıkça belirtiliyor. Şura-13. Ayette de  “Yönelenleri bizzat kendisine ulaştırdığı” anlatılıyor. Bize düşen sadece dünya hayatında “Ruhen ona ulaşmayı dilemek.”

2/BAKARA-187: Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn (yettekûne).

“Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah, sizin nefslerinize ihanet ettiğinizi bildi. Bunun üzerine tövbelerinizi kabul etti ve sizi affetti. Şimdi artık onlara (eşlerinize) yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı (takdir ettiği) şeyleri isteyin. Fecr vaktinde beyaz iplik, siyah iplikten tebeyyün edinceye (size belli oluncaya, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığından sıyrılıncaya) kadar yeyin ve için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfta iseniz onlarla (kadınlarınızla) mübaşeret etmeyin. Bu Allah'ın hudududur. Artık ona (yasaklara) yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece onlar takva sahibi olurlar.”

Ramazan ve Oruç hakkındaki son ayetimizde, Orucun nasıl tutulacağı açıklanıyor. Orucun Fecr vakti ile başladığı, güneşin batması ile sonlandığı anlatılıyor. Diğer vakitlerde yiyip içmenin serbest olduğu gibi, evli kişilerin eşleri ile mübaşeret etmesinde sakınca olmadığı anlatılıyor. Sadece mescitlerde itikâfta olanların eşlerine yaklaşmamaları bildiriliyor. Görüldüğü gibi ibadetlerin nasıl eda edileceği en ince ayrıntısına kadar açıklanmaktadır. Ayette Fecr vaktinin iyi anlaşılması için (Beyaz ipliğin, siyan iplikten ayrılması) örnek veriliyor.

Bazı kimseler orucun başladığı imsak vaktinde, siyah ipliğin beyaz iplikten ayrılmadığı gerekçesi ile oruca daha geç başlanmasının gerektiğini ileri sürüyor. Çağımızda bu konunun uzmanları var. Onların belirlediği imsak vaktinde oruç başlar. Akşam ezanında iftar yapılır. Bunun aksini iddia etmek. Bu ibadeti sulandırmak. Müslümanlar arasına fitne sokmaktır. Bu iddialara itibar edilmemelidir. Ramazan başlangıcı hilal (Ay)’ın konumuna bağlıdır. Hilalin farklı enlem ve boylamlarda, daha erken veya daha geç gözükmesi doğaldır. Bu sebeple bazı İslam ülkelerinde bir gün önce veya sonra başlaması da çok normaldir. Bu farklılıklara saygı göstermek gerekir. Bu insanların, Allah’ın sınırlarına uymakta ne kadar tiriz davrandıkları için tebrik etmek gerekir. İyi niyetle yapılan bu uygulamalarda hata olsa bile, Allah’ın hoş göreceği ümit edilir.

Netice itibarı ile rahmet bereket ve mağfiret ayı olan bu mübarek ayın birlik beraberlik halinde huzur içinde geçirilmesine gayret edilmeli. Bu ayda Kur’ân ayetleri incelenerek Allah’ın mesajları daha iyi anlaşılmaya çalışılmalıdır. Özellikle fakir fukara gözetilmeli, onların hayatları kolaylaştırılmalıdır. ABD Başkanı Obama ve Avrupa da birçok devlet başkanı Müslümanlara iftar yemekleri verdi. Böylece Müslümanlar arasında sevgi ve saygının geliştirilmesi amaçlanıyor. Hal böyle iken, bazı resmi ve özel kuruluşların verdikleri iftar yemeklerinin laikliğe aykırı olduğu iddiaları çok saçma ve tutarsız fitne gayretleridir.

Bu mübarek ayda, birçok İslam ülkesinde savaş var. Suriye’de ateş kes kabul edilmedi. Suriye ve Irak’ta intihar eylemcileri her gün insanları katlediyor. Afganistan ve Pakistan da kargaşalar yaşanıyor. Bu felaketler Kur’ândaki İslam’ın terk edilmesinden kaynaklanıyor. Çağımızda Kur’ân da açıklanan ve Hz. Peygamberimiz ve sahabesinin yaşadığı İslam değil, insanların emaniye bilgiler ile yozlaştırdığı İslam yaşanmaktadır. Mübarek ramazanın insanlarımızın hidayetine, İslam ülkelerinin hasret kaldıkları huzur ve mutluluğa ulaştırmasını dilerim.

15 Mayıs 2018

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                                                 Lütfi TÜMTÜRK

 

 

Okyay Derneği » Ramazan ve Oruç Hakkında Kur’ân Ayetleri

 
Sayfa Ziyaret Sayacı
68.052